Annem bana sordu. Ben ilmi seçtim. Tam 25 sene Hz. İmam’ın evladı gibi evinde kaldım, okudum. İmam hazretleri hem bana ve hem de anama baktı. Şimdi hocamın kerameti zuhur etti. Şu anda altın tabaklarda gümüş kaşıkları görünce onu hatırladım ve gözlerim yaşardı. İlim öyle bir yüceliktir ki, kendi gibi sahibini de yüceltir. Cehalet ise insanı cüceltir. R.SAV., “Dünyayı isteyen ilme sarılsın, ahireti isteyen bilgiye sarılsın, ikisini de isteyen yine yine ilme sarılsın” buyurmuştur, diyerek sofranın başında neden ağladığını ve ilim serüvenini asrın en büyük hükümdarı Abbasi Halifesi Harun Reşit’e ve o seçkin meclise anlattı. Beni ilim yüceltti, şimdi ben bilgim ve irfanımla yaşantımla hakka ve halka hizmet ederek ilmin yüceliğini sergiliyorum. Atımın eğerinin üzengileri bile altındandır. Bunu herkese örnek olsun diyerek herkes ilim ve bilgi sahibi olsun diyerek yapıyorum, dedi.

İmam-ı Yusuf’un ilim, irfan ve problemleri çözmesindeki ilmi maharetine ait bir çok serüveni vardır. Biz sadece birisini anlattık. Yarın ötekilerini sizler düşününüz.

İslam tarihinde ilmin, bilginin (o zamana göre 1300 sene önce) en yüksek seviyede olduğu zamandır. İmam-ı Azam’ın 4 binden fazla öğrenciye peyder pey ders verdiği bilinmektedir. O zaman ilim öğrenmek, öğretmek, ilme hizmet amacı ile sayısız vakıf müesseseleri yine o tarihlerde yapılmıştır. Sanat eserleri de öyledir. Ne yazık ki Abbasileri yıkan, onların saltanatına son veren Moğol hükümdarı Hülagü bu müesseselerin çoğunu yıkmış, yüzbinlerce kitabı Dicle’ye atırmış, batı medeniyetinin temeli olan Yunan medeniyetine ait tercüme edilen müsbet ilim kitaplarını da yaktırmış, bütün kütüphaneleri yakmış ve yıkmış, Abbasileri yıktığı gibi en büyük ilmi inkişaf (gelişmeyi de) yok etmiştir. Bu makalede verilmek istenen mesaj; ihlas ve samimiyetle büyük bir gayretle çalışmanın insanın hem dünyasını ve hem de ebedi ayatını nasıl etkilediğini göstermektir. Yaşanmayan hiçbir bilginin hiçkimseye faydası olmaz. Onun için R.SAV. “Ey Allahım. Faydasız ilimden sana sığınırım” buyurmuştur.

ESOĞLU HACI MEHMET EMRE

Cumhuriyet dönemi Çorumumuzun duayenlerinden, eşraftan ve arasta kavafiye (ayakkabı) esnafından olan Esoğlu namı ile bilinen Maruf Hacı Mehmet Emre efendi; dürüst, hamiyetperver, Çorum’da duayen bir kişi idi. (D.1.7.1908-Ö.7.11.1988 Çorum)

Osmanlı kültürü ile Cumhuriyeti mezcetmiş, yani ikisini de en iyi bilen ve birleştiren medrese ve mektep, alaylı ve mektepli özelliği olan adına arasta dediğimiz saat kulesi yakınındaki ayakkabıcılar çarşısında ufak bir kavaf dükkanı olan ve tüm 80 senelik ömrünü bu ufak dükkanı mektep, medrese, okul gibi kullanan ilim, irfan ve eshabı mesalih sorusu, derdi, problemi olanların müracaat ettikleri bir yerdi.

Uzun yıllar halka örnek davranışı, ilim ve irfanı ile meccanen hizmet vermiş, maneviyat rehberi idi. Allah rahmet etsin. Saygın kişiliği, çocuklarla bile erinmeden dakikalarca öğütler veren bir mürebbi, terbiyeci idi. Meseleleri İslam hukuk, fıkıh, prensipleri, genel hukuk kuralları, akıl ve mantık ortamında çözümlerdi. Zengin bir kimse olmamasına rağmen ekmeğini bölüşen, paylaşan, özellikle de okul öğrencilerine, İmam Hatip ve Kur’an Kursu talebelerinin ihtiyaçlarının giderilmesi için çaba sarfederdi. O zaman Çorum’un saygın din adamları, vaizleri, tasavvuf önderleri o ufacık dükkana devamlı uğrarlardı. İlim, edep ve kemal (olgunluk)tan herkes nasibini alır, ilmini paylaşırlardı.

Esoğlu Mehmet efendinin ihlasv e samimiyetini sergileyen konuya geçmeden önce, kendi nesline ait bir bilgi de sunmak isterim. Şöyle ki; Esoğlu’nun İbrahim ve Mustafa isimli iki oğlu, 3 tane de kızı vardı. İbrahim Emre ve motor yağları sattığı için adına Yağcı Mustafa denen erkek çocukları, babaları gibi m azbut birer ticaret erbabı idiler. Arastada dürüstlükleri ile tanınırlardı. Allah rahmet etsin, ikisi de öldüler. Kızları Şahande, Fatma ve Hatice Kuşcu da edep timsali hanımefendiler idi. Esoğlu’nun damatlarından sanıyorum Nejat Kuşcu beyefendi hayatta. Değerli bir insan. Kayınpederinin rahleyi tedrisinden geçmiştir.

(SÜRECEK)