Abdulhamid’in İstanbul’da Medine’ye kadar döşediği demiryolu ne ise o zaman tamamen taşlardan yapılmış 2000 kilometrelik su yolu da odur. Bin küsür senedir ayakta durması bunun kanıtıdır.

İşte bu hanımefendinin eşi Abbasi padişahı (halifesi) Harun Reşit’le olan ve Zübeyde hanımın tam bir ihlas ve samimiyet örneği olduğunu sergileyen bir olayını arzediyorum:

Zübeyde hanım, sarayda sözü dinlenir, Bağdat halkı ve Abbasi tebaası tarafından çok sevilir, sayılırdı. Abbasi devletinin hükümdarı olan Halife Harun Reşit de, eşi Zübeyde hanıma son derece saygı duyar, ona maneviyatından dolayı da gözünün nuru gibi korurmuş. Hem dünya güzeli fiziki yapısı, ruhi yüceliği, tam bir hanımefendi oluşu dillere destan olmuş. Aynı zamanda da Allah dostu bir kadın...

Bir akşam Dicle’ye nazır Bağdat sarayının muhteşem balkonunda oturan ve ayın 14’ünde gece vakti gökyüzündeki ayın ışığı sarayın balkonunda oturan Zübeyde hanımın yüzünü aydınlatıyor. Harun Reşit bu durumu o akşam geriden izliyor. Aman yarabbim, sanki Ay diyor ben güzelim, Zübeyde hatun diyor ben aydan da güzelim. Bu manzaradan etkilenen Harun Reşit, Zübeyde hanımın yanına geliyor. “Vallahi ey Zübeyde. Sen hem dünya hem de ahiret güzelisin. Allah sana en büük nimet olarak bu güzelliği vermiş. Edep, haya, asalet, ihlas ve samimi yaşama özelliğini ikram etmiş. İnanıyorum ve yemin ediyorum ki sen cennetliksin. Eğer böyle değilse sen benden talakı selase ile (3 talak boş ol diyor ki yüzde yüz sen cennetliksin diyor.) Bu sözü ile Halife Harun Reşit eşi Zübeyde hatunun güzelliği, kültürü, bilgisi, insanlığı ile dünyada ibadeti, hayası, edebi, hayır ve hasenatı ile ahiretin gülü olduğunu anlatmak istiyordu. Ama görünürde zahiren ağızdan çıkan “sen cennetlik değilsen benden üç talak boş ol” sözü son derecede tehlikeli bir sözdür. Zübeyde hanım eşinin bu iltifatına teşekkür etmekle beraber Halifeye yanlış bir iş yaptığını söylüyor ve “Beni boşamış oldun. Çünkü bu dünyada R.SAV. sahabilerinden kendilerine aşereyi mübeşşere denilen on kişiyi ve hanımlardan da Hz. Asiye (Hz. Musa’ya iman eden ve bundan dolayı etleri lime lime doğranarak şehit edilen firavunun hanımı) Hz. İsa’nın annesi, Hz. Meryem, cennetteki hanımların efendisi Hz. Ali’nin eşi Hz. Fatıma annemizin dışında açık ve net olarak başka birilerini ismen cennetliktir dememiştir. Oysa sen benim cennetlik olduğuma yemi ettin ve cennetlik değilsem boş ol dedin. Bu büyük bir hatadır. Benim eşimsin. Canımsın. Ama benim cennetlik olduğuma hükmedemezsin ve şu anda ben senden senin iradenle boş oldum” der.

ciddiyetinin farkına varan Halife Harun Reşit, Zübeyde hanımın meziyetlerini insanı cennete götüren söz ve eylemleri sayar ve der ki; “İki bin kilometreden daha uzak mesafede bulunan Bağdat’tan ta Arafata taş oluklarla su götüren, her 50 kilometreye bir kuyu kazarak suyu takviye eden, ikibin kilometrelik çöle su yolu döşeyen Allah’ın misafirleri olan hacıları susuz Arabistan göllerinde susuz Mekke halkına Bağdat’ın Dicle’nin tatlı suyunu ulaştıran kişi nasıl cennetlik olmaz dese de, durum, zamanın başkadısı Hanefi mezhebinin birinci imamı Ebu Hanife’nin birinci talebesi mutlak müçtehit olan İmam-ı Yusuf’tur ki, 25 sene İmam-ı Azam’dan ders almış, imamın evinde onun evladı gibi yemiş, içmiş, yatmıştır. İmam-ı Azam’dan ders alan 4 bin öğrencisinden 3-4 tanesi mutlak müçtehit olabiliyor. Mutlak müçtehit demek, başka alimlerin çıkardığı hükümlerle değil, kend ilmi yüceliği ile ayet ve hadisi şeriflerden hüküm çıkarabilen ve kendi yolunu kendi çizen, mezhep sahibi olan çok çük yüksek bilgi sahibi olan demektir ki, örneğin İmam-ı Azam, İmam-ı Şafi, İmam Melik ve benzerleri gibi.

(SÜRECEK)