Adam sevinerek, “evet” der. “Hatta benim bir düşmanı var, zehiri hayvan kılığına girersem onu zehirlerim” der. Zavallı kişi fırsat daha eline geçmeden niyetini bozar. Hz. Süleyman, “söyle o zaman hangi zehirli hayvanın kılığına gireceksin” der. Adam düşünür, “akrep olsam ben onu sokmadan basar beni ezer. Yok yok, yılan olsam başımı ezebilir. Aslan olsam belki silahı vardır beni vurur” der. Neticede karar veremez.

Hz. Süleyman, adama “Görüyorsun ki için zehirli bir yılan gibi kin dolu. Bu halinle bütün zehirli ve tehlikeli hayvanlardan daha korkunçsun. Allah hayvanları da insanların emrine vermiştir. Yılan insanı insana olan düşmanlığından sokmaz. Isırmak yılanın cibiliyetidir. Geninde vardır. İnsanlar tedbirleri ile bundan korunurlar. Fakat ikiyüzlü bukalemun huylu dışı bal içi zehirle dolu olan insanların bu durumunu bilemezsin ve tedbir de alamazsın. İşte oğulcuğum sen iyi saf bir insansın. Sen hiç kimseden intikam alamazsın evladım” dedi.

İnsanlar etrafındaki kişilerin iç yüzlerini tezvari tanıyamazlar. Zaman alır. Hele hele dost görünüp düşman gibi tavır sergileyenler daha korkunçturlar. Hiç kimse kimseyi manasız ve mantıksız övmek zorunda değildir. Ancak hakkı söylemek iyiliği takdir etmek zorunludur. Kötülüğü yermek gereklidir.

Yani, ihlas ve samimi davrananların yolları ilahi yoldur. Özü çürük olan ağaç tez kurur. Çorak arazide ot bitmez. Taşa dohum ekilmez. Kel başta saç olmaz. Kalpte niyet bozuksa harekette adalet aranmaz Hileli işler hep belalı işlerdir. Beladan uzak olmak istersen hileden uzak dur denmiştir. Fitneye bulaşma, ihlastan uzaklaşma, münafıklardan olma diye büyükler öğütlemişlerdir.

Demek ki fitnenin, fesadın, hasedin, riya ve ikiyüzlülüğün tam ilacı sözü özü bir, yüzü ak, gözü nurlu olmanın tek ilacı ihlas ve samimiyettir. Davranışlarında samimi olan insanlar hayatta sıkıntıya düşmezler. İtibarlı, sevilen kişiler olurlar.

*

ABBASİ HALİFESİ HARUN REŞİD’İN EŞİ ZÜBEYDE HANIMIN İHLAS VE SAMİMİYETİ

İslam tarihinin en parlak ödnemlerinden birisi Abbasi devleti zamanıdır. M.S.750 yılında Ebu Müslüm Emevi devletini yıkarak Abbasi devletini kurdu. Hz. Muhammed SAV.in amcası Hz. Abbas’ın soyundan gelenlerin kurduğu ve yönettiği devletin adı da bu yüzden Abbasi devletidir.

Abbasilerin en parlak dönemi ise Abbasi halifesi Harun Reşit’in devridir. (786-809). Abbasi hanedanının ömrü devlet olarak 100 seneyi aşkın bir zamanı kapsar. Abbasi devleti uzun ömürlü olmamasına rağmen o zaman dünyanın en parlak, en egemen gücü durumunda idi. Bilim, kültür, sanat ve teknolojinin en yücesi o zamand ayaşanmış, Avrupa medeniyetinin temeli olan Yunan medeniyetine dair bütün eserler Yunanca’dan ve İbranice’den Arapça’ya tercüme edilmiş. Abbasi devletinin aşkenti olan Bağdat; ilimde, fende, teknolojide, İslam ve müsbet ilimlerin birlikte doruğa çıktığı bir zaman olmuştur.

O zaman Bağdat tam bir ilim, bilgi ve kültür başkenti olmuştur. Bilhassa Harun Reşit devrinde müsbet ve manevi ilim adamlarının son derecede itibar gördükleri devir olmuştur. Moğol Hükümdarı Hülagü’nun Bağdat’ı yakıp yıkması ve Abbasi devletine son vermesi anında Dicle nehrinden kan ve nehre atılan yüzbinlerce kitabın yaydığı mürekkep rengine dönüşmüştür. Dünyanın en büyük kütüphanelerindeki bu kitaplar günlerce Dicle nehrine atılmıştır.

Böylece bu acı gerçeği ifadeden sonra; o zamanda bugünün Amerikası olan Abbasilerin en kudretli halifesi Kral, İmparator olan Harun el reşit yine kendi sülalesinden sayılan Zübeyde Bint Cafer, Caferi sülalesinden, güzelliği, asaleti, ilmi, kültürü, edebi ve hayası dillere destan olan Zübeyda hanımla evlenmiş, M.S. 781’den M.S. 831 yılına kadar Bağdat sarayının kraliçesi olmuştur. İşte bu kadın güzelliği, zekası, kültürü yanında son derecede cömert, merhametli, hayırsever bir hanımefendidir. Hatta o zaman Mekke’de zemzem suyundan başka önemli bir su kaynağı yokken ta Bağdat’tan Arafata en az 2000 kilometrelik mesafeye su kanalı yaptırmış ve Mekke’ye ve Arafatta hacıları susuz bırakmamıştır.

(SÜRECEK)