İHLAS VE SAMİMİYETSİZLİĞİN BELGESİ: İKİYÜZLÜLÜK

Asil bir insanın hak ve halk nazarında değerini sıfıra düşüren, onu insani ve İslami yüceliklerden mahrum eden en kötü huy, en adi ahlak, muhakkak ki ikiyüzlülüktür.

Karakterli bir insana asla yakışmaz bir düşüklüktür. Sahnedeki paravan aktörlerin gerçek durumları ile oynayacakları rolleri nasıl farklı ise, özü sözü bir olmayan, verdiği sözü tutmayan, vefa denilen ulvi duygudan yoksun olanlara ikiyüzlü, bukalemun tipli insanlar denir.

Bilindiği gibi bukalemun, hayvanların sürüngenler familyasından bir hayvandır. Anında istediği renge girebien, ortamın rengine göre hemen şekil olan ve otların çevrelerin rengine büründüğünden farkedilemeyen, hatta avlarına bu özelliği ile yaklaşıp kendi boyundan daha uzun olan yapışkan dili ile avlarını anında dili ile çekip yutan ilginç bir varlıktır. Böcekleri anında avlamada son derecede mahir bir sürüngendir. Bukalemunun gözlerinin birisi veya ikisi çıkarılırsa renk değiştirmezmiş. İkiyüzlü insanlar da gözü yüzü ve sözü ile bukalemuna benzerlermiş. Menfaati doğrultusunda hiçbir kural tanımadan bulunduğu ortama göre tavır alan insanlara misal-örnektir.

Bu tip insanlar ihlas-samimiyet açıkyüreklilik, mertlik gibi erdemlerden yoksun kişilerdir. Allah korusun bu tip insanlar yüksek kademe yöneticilerin çevresini kuşataırlarsa işte o zaman vay haline o memleketin. Bu zavallıların akılları gözlerindedir. Gördüğünü zehirlerler. Yanında bulunduğu kral bile olsa, kralın meziyetlerini göklere çıkarırken en kötü hallerini hatta zulümlerini adalettir diye övgüler yağdırırlar.

İslam dininde bunun adına kelimenin tam anlamı ile münafıklık denir. Dışı yeşil, içi kırmızı, dışı beyaz, içi siyah gibi sıfatlarla anılırlar. Yöneticiler, siyasetçiler ve en önde bulunanlar bukalemun tipli insanların pohpohlayıcı tavırlarına inanmamaları ve tuzaklarına düşüp hataları devam ettirmemeleri gerekir. Ziya Paşa büyük bir şair ve şiirleri ile atasözleri ve tiryaki sözleri ile meşhur bir devlet ve millet adamıdır. Şöyle der: “Bu ikiyüzlü dalkavuklar koltuğunun altında haç-put taşıyan hacılar gibidir. Hacı gibi dürüst görünüyor ama koynunda hıristiyanlığın alemi olan haç taşıyor. Gerçekten çok ağır bir ifade. Allah korusun bu sözleri duyan bir insanın ikiyüzlü olması düşünülemez.

Gelelim olaya: Hz. Süleyman Beni İsrail Peygamberi ve Hz. Davud A.S.in oğludur. Kendisi hem, dünyaya gelmiş geçmiş eşi benzeri bulunmayan nimetler verilmiş bir kral ve aynı zamanda da Allah’ın elçisidir. Hayvanatın, haşeratın, hatta nebatatın dilini halin ibilir, insan ve cinlerin her türlü lisanlarını anlardı. Yerdeki karıncaların ahvalinden haberdardı. Kur’an’ın nemil-karınca suresinde bunlar ayetlerle sabittir. Hayatta bir baltaya sap olamamış, bir başarı elde edememiş, geçiminden sıkıntılı

Köyde yaşayan bir vatandaş bir gün Hz. Süleyman’ın bu özelliklerini duymuş, ondan yardım talep etmek üzere Kudüs’e gidip Hz. Süleyman’a ulaşıyor. Hz. Süleyman’ın saray odasında kapı değil, perde bile yok. Kapı herkese açık. R.SAV.in de odasında kapı hiçbir zaman olmamış, sadece bir bez perde bulunurdu. Gelenler selamla seslenirlerdi.

Hz. Süleyman bu saf köylüyü sevgi ile karşılıyor. “Söyle, derdin nedir” diyor. “Duydum ki ey hükümda; sen bütün hayvanatın dilinden, konuştuğm gibi cinlere emir verip dilersen bir insanı her kılığa sokarmışsın.” Hz. Süleyman, bunun bir mucize olduğunu ve ilahi-Allah’ın emir ve müsaadesi olduğunu bilmeyen bu saf kişiyi anlayışla karşılar ve “peki, sen bir hayvan kılığına girmek ister misin” diye sorar.

(SÜRECEK)