Peygamberlerin mucizeleri haktır. İnkarı ise küfürdür. Peygamberlerin mucizeleri peygamberlik belgeleridir. Mucizesiz peygamber olunmaz. Bu olayda bir özellik daha vardır. O da R.SAV.in duasıdır. Dua en büyük koruyucudur. Allah’ın korumasına girmektir. Cimrilik cehennem, cömertlik cennet demektir.

Bu olayda ibret alınacak önemli yönler vardır. Nu metlu bu güzel fikirleri, olayları okuyana ve ondan ibret alıp hayatlarına yansıtanlara. Bunları yazmak, okumak önemlidir. Ama daha önemli olanı bunu yaşamak ve yaşam tarzı yapmaktır. Yoksa şair demiş; “Hiçbir sorun çözülmez okumakla yazmakla, başarıya varılır alınteri emekle. Eller neler keşfetti daha neler bulacak, bizler hala meşgulüz birbirimizi yemekle.”

Allah herkese hidayet, kurtuluş versin. Yardım etsin. Hepimize gayret, çalışkanlık ve başarı versin. Bakan değil, gören göz sahiplerinden ibret alanlardan eylesin. Amin.

SABIR-KANAAT VE MÜRÜVVET; İNSANLARI YÜCELTEN AMA KAZANILMASI GÜÇ OLAN ÖZELLİKLERDİR

Yazıya dökeceğimiz ilginç olay İslam tarihinde yer etmiş büyük alim ve tanınmış saygın mutasavvuf yücelerinden M. 858’de İran’ın Tus şehrinde doğmuş, 922’de Bağdat’ta idamen öldürülmüş, şehit edilmiş ulu bir Allah dostudur. İdamına sebep olan hadise ise; bilinen şekli ile Enel Hak, yani ben hakkım demek. Bunu zamanın hasetçileri çekemeyen ilim adamları ve zalim yöneticiler, ben Allah’ım anlamında yorumlamışlar. Usulen yapılan bir mahkeme sonunda kendisini Allah ilan etti töhmeti ile Bağdat’ta (Abbasiler devri) idam etmişlerdir.

Hakkında bir çok olay ve eserler yazılmıştır. Cumhuriyet dönemi din alimlerinden rahmetli Yaşar Nuri Hoca da bu konuda Hallacı Mansur ve eseri adında bir eser de yazmıştır.

Olay şudur:

O zaman Abbasi devleti zamanının, bugünün Avrupası konumunda müsbet ilimler, fizik, kimya, biyoloji, sosyoloji, özellikle felsefe vs gibi eserleri Yunancadan tercüme edilerek bugünki Avrupa medeniyetinin temelini oluşturan bilgilerin okutulduğu medreseler, üniversiteler mevcuttur. İlim ve fen bilgileri ile din bilgileri en doruk noktada atbaşı gidiyor. Maalesef sonraları müslümanlar müsbet ilimlerdeki bu gelişmeleri sürdürememişlerdir. Yoksa İslam’ın ahlak ve fazileti, garbın fen ve teknolojisi, bugünün Avrupasında değil, Selçuklularda, Osmanlılarda tecelli edecekti.

İşte böyle ilmen, fennen ve yüksek maneviyatın yaşandığı bir zamanda Orta Asya’da yaşayan, kendi çaplarında bilgin sayılacak kadar ilme sahip olan bir grup meraklı alim, sabır-kanaat ve mürüvvetin teorik-bilgisel olarak değil, pratik-fiilen kendilerine gösterecek yüksek bir alim arıyorlar. Orta Asya –Türkistan- havalisindeki b ütün ilim erbabını dolaşıyorlar. Kendilerine bu özlü kelimenin yaşantı halinde kendilerine gösterecek bir alim bulamıyorlar.

Kendilerinin müracaat ettikleri alimlerden birisi diyor ki; sizin aradığınız bilgin kişi buralarda yok. Bağdat’ta Hallacı Mansur (pamuk atıcı) adında bir zat var. Ona müracaat edin, diyor. Bunlar bu söz üzerine 3-4 bin kilometre uzaklıktaki Bağdat’a yürüyerek gitmeye karar veriyorlar. Hazırlıklarını yapıp yola koyuluyorlar.

Hallacı Mansur’un olayına geçmeden önce; konunun daha iyi anlaşılması için, hakikatını öğrenmek için peşine düştükleri 3 kelimenin lugatsal ve ansiklopedik anlamını ifade etmek gerekir.

kelime SABIR: Sözlükte; dayanma, güçlü irade ile dayanıklılık, azimli bir güçle engelleri aşma anlamını taşır. (Diyanet Dini Kavramlar Sözlüğü) Manevi anlamda; başa gelen her türlü bela ve musibetlere karşı aşırı dayanıklılık gösterip zafere ulaşmak, gücü tam olarak ulu Allah’tan dilemek ve almak, kimseye halinden şikayetlenmemek, yakınmamak.

(SÜRECEK)