Oduncu baba düşünüyordu. Şeytan ona boşuna düşünme, sebebi belli. Sen evvelki gece o ağacı ihlas ve samimi bir niyetle Allah rızası için kesecek ve insanları o batıl inanıştan kurtaracaktın. Sonra inancını bir altına değiştin. Önce Allah’ın yardımı seninle idi. Ben ise aciz idim. Şimdi ise niyetini bozdun. Allah’ın yardımı seni terk etti. Ben yine eski şeytanım ama sen eski saf oduncu değilsin dedi ve mağlup olmanızın sebebi işte budur deyiverdi. Oduncu, eyvah dedi ama iş işten geçti. Tevbe edip evine döndü. Halis niyetle yaptığı odun işine devam etti.

Demek ki Allah için iyi niyetle, saf temiz düşünce ile yapılan her işin arkasında ulu Allah’ın kudreti ve kuvveti, o işin sonunda da yüce Mevlanın helal ve bal nimeti vardır. Haramın binası, zinanın nesli olmaz.

“Nerede olursan ol, ne yaparsan yap, daima Allah yanınızdadır” ayetini unutmayınız. Yılan ne için yaratıldı. Sineğe ne lüzum var ki onu yarattı gibi ipsiz sapsız söz ve davranışlardan sakınmalı. Bu dünyada sebepsiz, hikmetsiz, ibretsiz, boş bir işin olmadığını bilmeli, nimetlere şükretmeliyiz.

*

ÇOBANIN İHLAS VE SAMİMİYETİ ANINDA MEYVESİNİ VERDİ

R.SAV.i; akıl, balığ, ergen müslüman olarak gören ve o imanla müslüman olan kutlu kişilere Sahabi-Resulallahın dostları denir. Allah’ın ihsan ettiği en büyük nimettir. En büyük rütbe peygamberlik, daha sonra sıra ile ard arda gelen ve Hz. Muhammed SAV.e ümmet olma şerefine eren veliler ve salih kullardır.

İşte sahabilerin zenginlerinden olan Ömer. B. Abdullah anlatıyor;

Arkadaşlarımla birlikte çölde bir yolculuk yapıyorduk. Bir yerde mola verdik. Hava o kadar sıcaktı ki, kızgın çölde yürümek mümkün değildi. İstirahat verdik. Yemek yiyorduk. Bu sırada yanımıza koyun sürüsü ile beraber bir çoban geldi. Havanın aşırı sıcağı çöle inmiş, çölüm kumlarına el değmiyor. Selam kelamdan sonra dili damağı sıcaktan birbirine yapışan ve konuşmakta güçlük çeken çobanı yemeğe davet ettik. Israrıma rağmen yemeyeceğini söyledi. Öyle ise şu bir naşaba suyu bari iç de dilin damağın yaşlansın dedik. Onu da içmedi. Taaccüp hayrete düştük. Bu kavurucu sıcakta suyu içmemek olacak iş değil. Derken, bizim hayretimizi fark eden çoban af buyurun efendiler, gerçekten susuzluktan yanıyorum. Ama oruçluyum. Nafile ise, orucunu boz. Serin günlerde kaza edersin, dedik. Hayır dedi. Oruç borcum var. Serin günlere de erişeceğime senedim yoktur. Hem cehennem ateşi dünya ateşinden 70 derece daha hararetli, orayı düşünürsek bugünki sıcaklık bize gölge serinliği gibi gelir, dedi.

Bu durumdan etkilenen Abdulah b. Ömer, çobana onu sınamak için daha ileri bir teklif yaptı. Oğul, öyle ise biz yolcuyuz. Ete ihtiyacımız var. Bize bir koyun ver de parasını verelim, dedik. Çoban; Hayır, ben bu koyunların çobanı, koyun sahibinin de kölesiyim. Yapamam, dedi. Ağana, iyi bir fiyatla sattım, zaten kısır koyun işte parası dersin dediler. Sonra yüzlerce koyunun içinden bir tanesi kaybolsa ne olur dedik. O zaman çoban daha ilm ibir ilahi söz söyledi. (Ve hüve meaküm eynema küntüm, vettuğullahe ve yüallimükümüllahü vallahü biküllişeyin alim. Bakara, 282) Yani, “Nerede olursanız olunuz, Allah cc. hazretleri hep yanınızdadır. Allah’tan korkun, günahtan kaçının. Allah size her şeyi öğretti. O herşeyi hakkıyla bilir” ayetini çoban onlara okudu. Abdullah b. Ömer ve yanındakiler hayret ettiler. Çölde köle, -adı köle, gerçekte veli- bu hale sahipti. Abdullah R.A. tatlı tatlı gülümseyerek Allah’ın çölünde bile ne aziz kulları var. Allah bu kulların bulunduğu toplumlara bela gönderir mi, diye söylendi. Sonra Abdullah hazretleri çobandan ağasının sahibinin adresini aldı ve onu buldu. Kölene talibim, onu bana sat, istediğini vereceğim, dedi. Sen koyunları güdecek birisini bulursun, dedi. Tatlı fiyatı gören ağa, peki dedi. Çobanın ücretini verdi ve onu satın aldı. Sonra Hz. Abdullah ağaya iş bitmedi, bir ticaret daha yapalım seninle, dedi. Ağa, buyur dedi. Koyunlarını da satın almak istiyorum deyince, tamahkar ağa işin hassasiyetini anlamadan tamam dedi. Abdullah hz. koyunları da satın alınca, çobanın yanına geldi. Olanları anlattı. Çobana, sen hürsün, koyunlar da senin, dedi.

(SÜRECEK)