Yıllar sonra alacağını almaya gelen bu işçinin emanetine olan sadakatim rızana uygun geldi ise, onun hürmetin ebizi bu dardan kurtar, bu belayı üzerimizden kaldır Allah’ım, diye dua etti. Diğerleri yürekten bu duaya amin dediler.

Üst üste şiddetli gök güremesi ve aşırı bir yağış başladı. Seller mağaraya giriyordu. Korkunç bir toprak kayması sonucu mağaranın ağzındaki koskoca kaya aşağıya kaydı ve mağaranın ağzı açıldı ve yolcular kurtuldu.

İşte bu üç yolcunun kapandıklar ıkorkunç mağaradan kurtulmalarına sırf Allah rızası için zamanında yürekten ihlas ve samimiyetle yaptıkları güzel ameller sebep olmuştur.

R.SAV. efendimiz bu olayın (ihlas işi Allah için yapmak, samimiyet işi yürekten, içten yapmak) önemini göstermek için anlatmıştır. Bu hadise sahih bir hadisi şerif olup Kutübü Sittede belgelidir. “İnnellaha la yudiu eerel mmuhsiniin” Allah hiçbir ameli zayii etmez ve mutlaka karşılığını verir.

*

Allah dostu bir velinin başından geçen ibretli bir olay. İstanbul eski emekli vaizlerinden alim bir zat olan ve yazmış olduğu 3 bin sayfalık Nura Doğru adlı eserin sahibi Abdullah Aydın Hoca efendinin Nura Doğru adlı eserinin birinci cildinde 85-105. sayfaları arasınd aanlatılan bir olay...

Bu hadise ayet veya hadisi şerif değildir. Yaşanmış, dilden dile menakıp ibretli olaylar kitaplarında yazılmış geleceğe ışık tutan hikmetli geçmiş olaylardır.

Şöyle ki;

Zamanın birinde Allah dostu bir kişi, münzevi (toplumdan ayrı) bir yaşam tarzı seçiyor. Bir mağarada yaşıyor. Gücü nisbetinde elinin emeğini yiyor, vaktinin çoğunu kendi halinde bir mağarada ibadetle geçiriyor.

Zamanla insanların dikkatini ve ilgisini çekiyor. Duası alınan bir bilge kişi oluyor. Gerçekten Allah dostu, işleri ihlas ve samimiyete dayanıyor. İnsanlar tarafından şekil olarak itibar görmesi bazı kişilerin hasedini, çekememezliğini celbediyor. Bu zatı halkın gözünden ve itibarından düşürmek için tuzak kuruyorlar. Veli bunun farkında değil. Normal yaşamaya devam ediyor. Yürekten rabbine ibadet ediyor. İnsanlara da dua ediyor. Kendi halince ibadet odaklı, ahiret ağırlıklı bir yaşam sürüyor. Bu arada devlete isyan etmiş bir asi ve eşkiya bugünkü ifade ile mafya başı devlet güçleri trafından örgütü dağıtılmış, örgüt teröristleri öldürülmüş veya yakalanmış, ele başısı olan eşkiya başı kurtulma şansı olmayacak bir şekilde takibe alınmış. Bir gece eşkiya başı güvenlik güçlerinden kaçan elebaşı dervişin münzevi yaşadığı, kapısı açık olan mağaramsı odasına giriyor. O anda namazda olan sofu, eşkiyayı fark etmiyor. Odanın bir köşesine görünmeyecek bir şekilde gizleniyor. Gece vakti kolluk kuvvetleri oradan geçiyorlar ama elebaşıyı fark etmiyorlar. Bu arada şehrin hasetçileri, aşüfte bir hanımı kiralamak suretiyle dervişin geceleri gizli gizli zina yaptığını halka ilan edip suç üstü yakalayarak dervişi halkın nazarından düşürmek istiyorlar.

Neticede kadınla anlaşıyorlar. Kadını dervişi baştan çıkarmak üzere o gece dervişin yaşadığı eve sokuyorlar. Kadın odaya girince dervişle tanışıyor. Maksadını gizliyor. Bir müddet sonra marifetlerini sergiliyor. Çeşitli hünerlerle dervişi yoldan çıkarmaya ve kendisi ile zina yapmaya zorluyor. Derviş bütün gücü ile direniyor. Neticede, hasetçilerden tuzakçılardan bir gurup dışarıda bekliyorlar. Kadın içeriden çığlık atacak, onlar da dervişi basıp suçüstü yapacaklar.

Durum bu iken, kadın dervişe ben buraya para karşılığında geldim. Allah’tan af dilersin, yoksa bağırır çağırırım. Bana yakınlık göster. Adamlarım bizi yakalasınlar, diyor. Derviş ise beni öldürebilirsin, amma dinimi, dervişliğimi, Allah’a olan imanımı, sırf Allah için yaptığım halis ibadetlerimi halkın nazarında iptal ettiremezsin, deyip ocakta yanmakta olan çıra alevine elini uzatıyor. Parmakları yanıyor. Kadına, “bu dünya ateşi, cehennem ateşi bundan 70 kere daha fazladır. Bu ateşte yanmamızı ister misin. Eğer bu tuzaktan vazgeçmezsen kendimi yanan ocağa atar, kendimi yakarım da yine sana elimi sürmem” diyor. (Bu olayları gizlendiği yerden eşkiyabaşı seyrediyor.) ve kendini ateşe atıyor.

(SÜRECEK)