Şöyle ifade etti:
Ey yeri göğü, bu kainatı yaratan ulu rabbim. Malumundur ki, benim çok yaşlı ve hasta bir ebeveynim anam-babam vardı. Ayrıca benim mini minnacık çocuklarım vardı. Bunlara ben bakardım. Kimsem yoktu. Önce anamın temizliğini yapar, sonra sütünü içirir, ihtiyacını görür, onu yerine yatırır, sonra ufak çocuklarıma bakardım. Bir gün koyunlarımı otlatırken geç kaldım ve eve geç geldim. Gece ilerlemişti. Çocuklar aç uyumuşlar, annem de uyumuştu. Babam da uyumuştu. Temizliklerini yapamadım bari uyandırayım da sütlerini belki içerler diye sütlerini kaynattım.  Anam-babam uyanmadılar. Bekledim belki uyanırlar dedim. Sütler soğudu, tekrar ısıttım. Yine uyanmadılar. Böylece başlarında beklerken sabah oldu. Annem ve babam uyandılar. Temizliklerini yaptım, yemeklerini yedirdim, sütlerini içirdim ve onları yine zembil, asılı salıncaklarına yatırdım. Çocuklarımın da karınlarını doyurdum. Ebeveynim anam ve babam şöyle dua ediyorlardı:
“Yarabbi, yavrumuz bizim sıkıntılarımızı nasıl gideriyorsa, bu dünyada ve öbür dünyada onun sıkıntılarını gider. Cennette onu Hz. Musa Peygambere komşu et” diye dua ettiler. Ben de “Amin” dedim. “Yarabbi, bu işi sırf anama babama saygım, çocuklarıma sevgim ve sırf senin rızan için yapmışsam, bunun hürmetine bu belayı başımızdan def et Allah’ım” diye dua ettim. Arkadaşlarım da amin dediler. Yağmur bütün şiddetiyle devam ediyordu. O anda şiddetli bir gök gürültüsü oldu. Mağaranın ağzını kapatan kaya hafif kaymıştı ve içeriye zar  zor ışık sızıyordu. Ama dışarıya çıkmamız imkansızdı.
İkinci yolcu söze başladı;
O da amcasının kızına olan aşkını anlattı. Gençliğimde amcamın kızına aşık oldu. Ama amcamla babam arasındaki husumet yüzünden evlenmemiz mümkün olamadı. Herkes kendi yoluna gitti. Amcamın kızının 4 çocuğu oldu. Ben de evlendim. Amcamın kızına olan aşkım hiç eksilmeden artarak devam etti. Bu arada müthiş bir kıtlık vardı. Ben zengin olmuştum. Amcamın kızı bana yardım istemeye geldi. Ben de ona zina teklif ettim, kabul etmedi. Sonunda yavrularım açlıktan ölecek dedi. Ben emelimde ısrar ettim. Mecbure teslim oldu. Zina yapmak üzereyken hanımın Allah korkusundan tir tir titrediğini ve gözyaşlarının aktığını gördüm. Bu ahlaksız tekliften kendi arzumla ve Allahımın rızası için vazgeçtim. Ömrüm boyunca o hanımı kız kardeş yaptım. Çocuklarını besledim, büyüttüm ve insan içine kattım. Elimde bu kötülüğü yapmak için bütün imkanlar varken bu işi terkettim. Bu çocukları ve hanımı besledim. 
Ey Allahım, eğer bunları sırf senin rızan için yapmışsam, eğer bu amelimi kabul buyurmuşsan o güzel amelim nedeni ile onun hürmetine başımızdaki bu belayı def et Allahım, diye gözyaşları ile dua etti. Ömürleri bu duaya amin dediler. Mağaranın ağzındaki kaya hafifçe biraz daha açıldı. Fakat dışarı çıkmamız imkansız. Kurtulacağımıza olan ümidimiz çoğalmıştı. Bundan güç alarak rabbimize olan imanımız güçlenmiş, duamızın kabulü bizi ümitlendirmişti.
Üçüncü yolcu arkadaşımız söze başladı ve;
Yarab, yüksek malumundur ki, ben işçi çalıştıran birisiyim. Hak ve hukuktan çok korkarım. Bir tarihte çalışan işçilerden birisi işi bırakacağını söyledi ve yevmiyelerini istedi. Ben de iş yarım kalmasın, belki işten ayrılmaktan vazgeçer ümidi ile işten ayrılmak isteyen işçinin gündeliklerini vermedim, o da darıldı. Yevmiyelerini almadan çekti gitti. Aradan bir müddet geçti, gelir de parasını alır diye bekledim gelmedi. Ben de bu çalışanın gündeliklerine bir dana buzağı aldım ve kendi sığırlarımın içine kattım. Aradan uzun yıllar geçti. Darılıp yevmiyelerini almadan giden işçi saçı başı ağarmış yaşlanmış bir vaziyette geldi ve bendeki yevmiyelerini istedi. Belli ki çok muhtaçtı. Ben de; onun yevmiyelerine aldığım buzağı büyüdü, doğurdu, çoğaldı ve bir sürü olmuştu. Hatta onu ayrı bir çoban güdüyordu. Adam şaşırdı. Benim sende şu kadar alacağım var. Sen bana bir sürü sığır veriyorsun, dedi. Ben de olayı anlattım. Bu sığırların anasını senin yevmiyelerin ile aldım ve bunları da senin için Allah’ın emaneti olarak bu kadar yaptım. Al götür, dedim.                   
(SÜRECEK)