Yüce dinimiz İslam, kolaylık dinidir. İnsanlar bu dünya hayatında çetin yaşam şartları ile hayat mücadelesi vermek üzere bir imtihan sahası olan bu fani dünyaya getirilmişlerdir. Bu sınavı kazananlar, bu dünyada ve ebedi olan ahiret hayatında ebedi saadete ereceklerdir. Ulu Allah bu güçlükler karşısında yarattığı bizleri korumak ve başarılı kılmak için gerek ahiret ve gerekse dünya işlerinde işlerimizi kolay kılmakla yükümüzü hafifletmektedir. Bunun için hiçbir dinde olmayan kolaylıklar bizim dinimizde mevcuttur. Bu yüzden kutsal dinimiz Müslümanlık, zorluk değil, kolaylık dinidir.

Bu kolaylıklar yaşam sürecinin her sahasında mevcuttur. Yüce Allah, bizim işlerimizi kolaylaştırdığı gibi, bizim de insanlar olarak kendi aramızdaki dini, sosyal, ekonomik ve diğer hususlardaki ilişkilerimizde işlerimizi kendi aramızda kolaylaştırmamızı istiyor ve şöyle buyuruyor:

“Allah sizin bütün konularda üzerinizdeki sorumlulukları hafifletmek, kolaylaştırmak istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmış daima başkalarına muhtaç kılınmıştır. Kul kula sebeptir. Esas yaratıcı Allah’tır. Siz de kendi aranızdaki işlerinizi kolaylaştırınız.” Buhara, 1/185, Nisa 4/48

Onun için Müslüman sorun çıkaran değil, sorun çözen olmalıdır. Daima çare üretmeli, zorlukları ortadan kaldırmalıdır.

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed SAV. de; “Yessiruu, kolaylaştırınız. Vela assiruu, asla zorlaştırmayınız. Beşşiruu, müjdeleyiniz ödüllendiriniz. Vela tüneffiruu, nefret ettirmeyiniz, korkutmayınız, ümitlendiriniz, sevindiriniz” buyurmaktadır.

Kitabımız Kur’an-ı Kerim bunun örnekleriyle doludur.

Namazı zaruret nedeni ile vaktinde kılmayan, sonra kaza eder. Hastalık sebebiyle; namazını ayakta kılamayan, oturarak, yan yatarak veya ima ile kılar.

Yolculukta; farz namazlarının 4 rekatlı olanlarını 2 rekat kılar. İsterse sünnetleri terk edebilir.

Hastalıkta ve yolculukta, isterse orucunu yer, sonra kaza eder. Kaza da edemezse fidye verir veya kasten oruncunu yer de, devamlı hastalık olursa, keffaret verir. Keffaret de vermezse Allah onu siler.

R.SAV.e orucunu kasden bozan yaşlı, hasta, fakir, aciz birisi geliyor. R.SAV. ona yukarıdaki izahı veriyor. Su yoksa kişi teyemmüm eder, daha nice kolaylıklar Kuran’da mevcuttur. Emriniz altındakilerin işlerini hafifletirseniz, Allah sizin zor durumlarınızda sizi o sıkıntıdan kurtarır, buyurur.

Yüce dinimizin ana kurallarından birisi de zorluk çıkarmamak, daima kolaylaştırmaktır ve bu evrensel, genel bir üstün özelliktir.

R.SAV. kendisine din nedir diye sorana, “Din, kolaylıktır. Dinde zorluk yoktur” buyuruyor. Bu düsturlar kıyamete kadar değişmeyecek, mümin daima kolaylıktan, müjdeden, ümitten yana olacaktır.

Anadolu evliyasından olan Hz. Mevlana ne diyor:

Baza-baza, gel-gel. Ne olursan ol gel. İster putperest, ister ateşperest ol, yeter ki Allah’a dön, yine gel. Bizim yolumuz ümitsizlik yolu değildir. Bizim dergahımız nur, rahmet dergahıdır”. Bu sözdür ki, bugün dünyada en çok okunan kitaplardan birisi Hz. Mevlana’nın 25 bin beyit, 7000 sayfalık Mesnevi’sidir ve en çok Müslüman olanlar Hz. Mevlana’yı anlayanlar, dinleyenlerdir.

Mevlana sebebiyle müslüman olanların sayısı yüzbinleri aşmıştır. Sebebi, İslam’ın acımaz (gaddar), öldürücü (kahhar) bir din değil, hoşgörülü, kolaylaştırıcı, ümit verici, barışçı, bölüşümcü, paylaşımcı, yardımsever, affedici, şükredip öğütleyen bir din olduğunun doğru anlatılmasıdır.

Aslına bakarsanız dinin inanç sistemi, Allah’ın varlığı, birliği, kudreti, dinin amentüsü, hiçbir zaman değişmez, Hz. Adem zamanında ne ise Hz. Muhammed SAV. zamanında da odur. Kıyamete kadar da aynı kalacaktır. Ancak, dinin furuat -muamele hukuku- yüce Allah’ın emri ile, zamanın değişmesine bağlı olarak peygamberlerce değiştirilebilir. Bu değişimi bizzat Ulu Allah ve onun seçkin kulu peygamberler yapabilir. Şöyle ki, şimdi zamanımızda haram olan bazı işler, Hz. Adem zamanında helal idi. Örneğin, nikah konusu, Hz. Adem zamanında neslin devamı için evlenmeleri bu gün haram olan bazı kişilere o zaman helaldi. Sünnet olmak, Hz. İbrahim zamanında farz, Hz. Musa zamanında vacip (gerekli), Hz. Muhammed SAV.’den sonra ise sünnettir.

Kıble, önceden Kudüs’e karşı namaz kılınırken, R.SAV. zamanında Kabe’ye yönelinmesi emredildi.

Eski kavimlerin ve peygamberlerinin yaptıkları işlerden bazılarını şimdi de yapıyoruz. Bazıları da kaldırılmıştır. Bunlar zamanın ve ihtiyacın gereği olan işlerdir. Bu değişiklikleri ancak Allah cc. ve vahyi ile peygamberler yapabilir. İnsanlar kendi kafalarına göre yapamazlar. Eğer yaparlarsa o zaman din ortadan kalkar.

Netice; Biz bize emredileni yapmalı, nehyedileni terketmeliyiz. Dinde olmayan yükümlülükleri ince eleyip sık dokuyarak dine sokmamalı, dinde olanları da kafamıza göre yorumlamamalıyız. Çünkü böyle bir yetkimiz yoktur. Dini kuralların yorumunu, temel dini esaslara aykırı olmamak şartı ile ancak dinde yüksek ilim sahibi peygamberler varisi alimler yaparlar ki onlar da İmam-ı Azam gibi övülmüş müctehitlerdir.

Bize düşen; “gör işini, ye aşını, kıl beşini” sözünde özetlenmiştir.