Bir millet, bir devlet nasıl kalkınır, nasıl yücelir ve nasıl güçlenir, muasır medeniyet denilen seviyeye nasıl ulaşır ve onu nasıl geçer. Bugünkü yazımızda dinimizin bu konulardaki emir ve tavsiyelerine değineceğiz.

Yüce dinimiz İslamiyet ilim dinidir, irfan dinidir. Çalışmayı, öğrenmeyi, öğretmeyi, akıl ve mantığı önde tutarak planlı, programlı, organizeli çalışmayı, girişimci düşünceyi teşvik eden bir dindir. Aynı zamanda cehaleti, ataleti, tembelliği, miskinliği reddeden bir dindir. Çünkü güçlü olmak ancak ilme ve teknolojiye dayalı çalışmak ile mümkündür. Dinimiz insanların bu dünyada da ebedi olan ahirette de mutlu olmalarını temin için gönderilmiştir. Mutluluk ne ile olur, huzurla. Huzur ne ile temin edilir, varlıklı olmakla. Varlık ne ile kazanılır, çalışmakla.

Günümüzde ferdi çalışma yeterli değildir. İlim ve teknolojiye dayalı organize çalışma esastır. Devlet destekli çalışma şarttır. Güçlü devletler müreffeh milletler böyle kalkınmışlardır. Yüce peygamberimiz haykırırcasına bizleri uyarıyor; “Dünyayı isteyen çalışsın, ahireti isteyen çalışsın, ikisini isteyen yine çalışsın”. O zaman müslümanlara devlet millet elele vererek geceyi gündüze katarak çalışmak kalmaktadır.

*

Bugünki muasır medeniyet seviyesine ulaşmak, hatta onu geçmek için çalışmak yeterli değildir. Bilimsel üstünlük teknolojik gelişmişlik şarttır. Teknolojik üstünlüğü ve gücü kazanamamış miletler bu güce sahip olan devletlere Pazar olmaktan kurtulamamaktadırlar. Bunun için de yatırım ve istihdam, ihracat amaçlı gayret şarttır. Satacak malı olmayan bir devlet nasıl ihracat yapacaktır. Bugünkü gelişmiş ülkeler ARGE denen araştırma ve geliştirmeye birçok devletin bütçelerinden çok fazla para yatırmaktadırlar. Bu konuda Allah’ın emri şudur. Kainatta adaleti sağlamak Allah’ın kullarına verdiği bir görevdir. Adalet güçle, kuvvetle sağlanır. Adaletin olmadığı yerdeki güç, zulme dönşüür. Bugünkü güçlü devletlerin durumu zalimane tutumları bundandır. Maneviyatlarının ve merhametlerinin olmayışı güçlerini zulme dönüştürmektedir.

*

Bugün halkları müslüman olan devletlere baktığımızda üzülerek ifade edelim ki yüksek seviyede kalkınmış devletleri görmek mümkün değildir. Bugün dünyada gerçek İslami hür iradeleri ile yaşayan en güçlü devlet T.C. devletidir. Oysa yeraltı ve yer üstü zenginikleri bakımından dünya petrol ve doğalgaz yataklarının yüzde 70’ini ellerinde bulunduran, dünya doğal kaynaklarının, madenlerinin yüzde 50’sine sahip olan İslam devletleri, bu zenginliklerini emperyalist devletlere teslim etmiş, onların koltuklarının altında sömürge durumuna düşmüşlerdir. Çünkü kim güçlü ise haklı o zulmüne boyun eğmişlerdir. Sebebi ise İslam milleti şirazesi kopmuş iplik yumağı gibi dağınık, akordu bozuk orkestra topluluğu gibi her kafadan bir ses çıkarır durumdadırlar.

Sen-ben, ben-o kavgası, din istismarı, mezhep, meşrep ayrılıkları, yabancıların İslam aleyhine koz olarak kullanılır hale gelmiştir. Ne zaman İslam milleti ilmi, irfanı, çalışmayı bırakmış, duraklamaya gerilemeye başlamıştır. Yüce İslam dininin emirlerine sırt çevirmişlerse dünyada hacil ve rezil duruma düşmüşlerdir. Dinimizin kalkınma ve yükselme ile ilgili kuralları rafa kaldırılmıştır.

Ne diyor o yüce dinimiz; çalış, çalış, çalış diyor. Çalışmaktan başka çaren yoktur diyor. İlim, bilgi, bilgin diyor. Bilgi İslam’ın özüdür. Bir kitabın ilk sözü oku, ikinci sözü öğren ve öğret. Bedensel ve ruhsal yapını incele, okumada yazıyı ve kalemi kullan diyor. Alleme bilgalem diyor. İnsana bilmediğini öğreten, ona akıl veren Allah’ın adı ile oku, diyor. Düşün diyor. İgra Suresi.

-Bilmediklerinizi araştırın, mutlaka öğrenin diyor. Bilenler esorun diyor. (Enbiya Suresi)

-Hiç bilenle bilmeyenler bir olur mu? Selam olsun o kimselere ki, bilgisizlikten ve cahillerden yüz çevirirler, diyor. Cahillerden olma. (Furkan Suresi)

-Gece ile gündüz, karanlıkla aydınlık bir olur mu? Biri ilim, biri cehildir, diyor. (Kur’an ayeti)

-Sanat öğren, hüner öğren ey Davut A.S. demiri işle, diye emrediyor. Teknolojinin temeli olan döküm ve makine sana yine işaret ediyor. (Hadid suresi)

-Sanatı ve sanatçıyı övüyor.

-Güneş, ay, yıldızlar bütün gök cisimleri ve sema emrine verildi, buyuruyor. (Rahman Suresi)

Bir de R.SAV.in öğütlerine bakalım:

-Beşikten mezara kadar ilim öğrenin. Öğrenmenin yaşı yoktur.

-ilim Çin’de bile olsa onu ara-bul. (Çin, Arabistan’a 20 bin km)

-İlim öğrenmek, kadın ve erkek her müslümana farzdır, buyuruyor.

-ilim, bilgi, müminin yitiğidir. Onu nerde bulursa alır. Bunlar İslam’ın ilim deryasından bir damladır. Yüce Allah Necm suresinde, “Kişinin çalışmasından başka çare yoktur. Çalışan mutlaka karşılığını görecektir. Çalışmanın bedeli eksiksiz olarak verilecekti.” Necm, 39-40-41

*

Şimdi insafla ve vicdanla düşünelim. Dinimizin emirleri böyle iken, sen devlet ve millet olarak çalışma ortamını hazırlamazsan insanına iş imkanı sağlamazsan dinin sana gece-gündüz durma, ilimle, irfanla, eğitim ve öğretimle meşgul ol derken, bu yolda çaba sarfetmezsen ondan sonra da kusuru, haşa vekella yüce dinine iftira atarcasına kusurunu İslama yüklersen, işte o zaman yalancı durumuna düşmüş, kendi kendimizi inkar etmiş oluruz ki, bu durum İslam’a cahilane ve zalimane yapılan bir iftira olur.

Hıristiyanlar dinleri ile mi kalkındı. Yahudiler dileri ile mi yükseldi. İslam’ın ilme, bilgine, sanata verdiği önemi hiçbir dinde ve sistemde bulmak mümkün değildir. Bu asrın en saygın bilgini nobel ödüllü Einstein Yahudidir.

Batı medeniyetinin temeli İslam medeniyeti ve bilgileri ve İslam bilginlerinin üzerine oturtulmuştur.

İbni Sina: Tıpta bir ikincisi yok. Kanun Fıttıp adlı eseri Fransız Şarbon üniversitesinde beşyüz sene okutulmuş. Bugünkü Avrupa, tıbbi bilgilerin üzerine bina edilmiş.

Farabi, Biruni, cabir Ali Kuşçu, bunlar asırlarında hep birer Einstein idiler. Fizik, kimya, biyoloji, astronomi, matematik, felsefeyi Avrupa’ya öğreten Endülüs Emevileri Selçuklular, Orta asya Türk devlet bilim adamları Osmanlının yükselme devirleri, İslam’ın ilimde fende, teknolojide söz sahibi olduğu zamanlardır. Bu yükseliş devam etmemiş, M.S.1600-1700 yıllarından sonra maalesef ilimde yükseliş sürdürülememiştir. Müslümanlar iç hesaplaşmalar ve dış fitnelerle uğraşış, bilim ve teknolojiye dinimizin emrettiği gibi önem vermemişler ve gerilemişlerdir. Orta çağda kadınlar içlerinde şeytan var diyerek diri diri ateşte yakılırken, orta asya müslüman devletlerini kadınlar yönetiyordu. Batıd akadın insan bile sayılmıyorken, Türklerde Kraliçeler devleti yönetiyordu.

*

Dert belli, teşhis bellidir. Çare İslam’ın emri, asrın gereği olan bilgi ve teknolojiyi yakalamaktır. O da devlet-millet işbirliği ile, istihdam, yatırım, araştırmaya dayalı çalışma ile mümkündür. O zaman Allah’ın ardımı, bilgili gençlerimizin azimle çalışmaları ile söz değil iş üretir hale gelirsek işte o zaman muası medeniyet seviyesine ulaşmak bizlere az gelecektir.

Çalışkan millet, ferasetli devlet, yüksek ilim ve hikmet bu başarıyı getirecektir. Çünkü ulu Allah’ın vaadi budur. İşte bu kondaki ayetler bize bu müjdeyi veriyor.