İlk duyduğumda “Hadi be!” dedim.

Ardından da ekledim, “Yok artık! Bu kadarını da yapmazlar, yapamazlar…”

Yaptılar.

87 yıldır kesintisiz bir biçimde kutlanan Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını, deprem nedeniyle(!) iptal ettiler.

Oysa 87 yıldır yapıla gelen bu kutlamalarda; ne zil takılıp oynandı, ne gerdan kırılıp, göbek atıldı, ne kahkahalar arş-ı âlâya salındı.

Ya ne yapıldı?

Askeri geçit törenleri düzenlendi. Dosta düşmana karşı güç gösterileri yapıldı. Dosta düşmana karşı, birlik, dirlik mesajları verildi. Moral pompalandı topluma. Canları, kanları pahasına, bizlere bu günleri hazırlayan şehitlerimize minnet ve şükran duyguları sunuldu.

Acılarla birlikte, bilgiler tazelendi. Gençlerimize, çocuklarımıza, ne tür koşullarda, nereden nerelere geldiğimiz anlatıldı. Ulusal bilinç aşılandı onlara.

Ve bütün bunlar, giderek oturan bir ciddiyet ve ağırbaşlılık içersinde yapıldı.

Yine öyle olacaktı.

Evet… Adı “kutlama”ydı. Ama nasıl bir kutlama?

Yoğun duygular içeren, acıyla, kahırla, vefayla yoğrulmuş; sakin, sessiz, dingin ve vakur bir kutlama. Arş-ı âlâya “şükür” dualarının salıverildiği bir kutlama.

Nesi yanlış, nesi sakıncalıydı bunun?

!!??...

Ben söyleyeyim; hiçbir şeyi.

E o zaman neden iptal edildi?

Çünkü AKP iktidarının, bu zamana kadar zorlanarak, kerhen katıldıkları ulusal bayramları saf dışı bırakmak için kılıf bulma arayışları vardı, deprem bunun bahanesi oldu.

Muhteşem(!) sekiz yıllık icraatlarında, başka etkinlikleri de bu tür kılıflarla, bu tür bahanelerle kaldırdılar çünkü.

Yavaş yavaş, birer birer, sessiz sedasız...

“Ben Anıtkabir’de sap gibi durmaya mecbur muyum?” söylemleriyle…

“Bayramsa bayram… Her bayrama katılmak zorunda mıyım!?” kahırlanmalarıyla…

Yedire yedire, sindire sindire, beyinleri yıkaya yıkaya…

Acıtmadan, hissettirmeden, zamana yayarak, unuttura unuttura…

*   *   *

Mustafa Kemal Paşa, 27 Aralık 1919 günü Ankara’ya geldiğinde; Ankara ahalisi ve Seymenler tarafından Dikmen sırtlarında törenle karşılanmıştı. Meclis açılacak, uzun soluklu kurtuluş mücadelesi, Ankara’da başlayacaktı. Nitekim de öyle oldu.

Bu tarihi olay, Ankara’da,  her yıl törenlerle kutlandı.

Harp Okulu’nun binlerce öğrencisi, her yıl okullarından çıkıp, Ulus’a kadar uygun adım koştular.

On binlerce Ankaralı, bıkmadan, usanmadan, yıllarca, gözyaşlarıyla izlediler bu etkinliği.

Birkaç kez ben de bulundum o ortamda. Aynı duygularla, aynı ürpertilerle ben de izledim o koşuları…

Ne zaman aklıma düşse, o anı yaşar, ürperirim.

Ankara Valiliği(!) yaklaşık 80 yıldır süregelen bu etkinliği, geçen yıl (27 Aralık 2010 günü)  yasakladı.

Gerekçe?

Gerekçe aynı kafanın, aynı zihniyetin ürünü; “Trafiği aksatıyor, genel hayatı olumsuz etkiliyor…”

Cumhurbaşkanı ve Başbakanın yüzlerce koruma, onlarca araba eşliğinde bir yerde bir yere gidişleri de trafiği etkiliyor. Hem de 365 gün süreyle…

O zaman onların gidiş gelişlerini de kaldıralım!

Böyle bir mantık, böyle sudan bir sebep olabilir mi?

Eğer mantık bu mantıksa, bu ülkede kaldırılması gereken, giderek gelenek ve görenek haline gelmiş o denli çok dangıl dangıl etkinlikler, gösteriş boyutlarını bile aşan öyle seyri seferler  var ki…

Sen onların hiçbirine dokunma, trafiği ve genel hayatı bahane ederek, kaynağını Kurtuluş Savaşı’ndan alan ve yılda sadece bir kez yapılan böyle bir geleneği yok et.

*   *   *

Şunu söylemek, sözü şuraya getirmek istiyorum.

İktidar, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını iptal gerekçesinde samimi ve dürüst değil.

AKP zihniyeti, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetle, gizli veya açık, ama sürekli olarak bir hesaplaşma peşinde…

Yani?

Yani, ne eyliyorlarsa, ne söylüyorlarsa, ne fısıldıyorlarsa, hepsini bilinçli olarak yapıyorlar.

Sessiz sedasız ama derinden, bile bile, sinsi sinsi çalışıyorlar.

Ve bu toplumun her iki kişisinden biri de buna alet oluyor.

*   *   *

Ne diyelim; olsunlar bakalım, güçleri nereye kadar yetecek, yalan, dolan, riya üzerine kurulu saltanatları ne kadar sürecek, hep birlikte göreceğiz.

Onlar yasaklayacak, biz kutlayacağız.

Hem de inadına kutlayacağız.

Nitekim de kutladık.

Onlar, “yas var, bayram yok” dediler, düğün dernek gezdiler.

Biz hem yasımızı tuttuk; hem ölenlerimizin, şehitlerimizin ruhlarıyla birlikte Cumhuriyet Bayramımızı kutladık.

Ülkemizin ve hepimizin varoluş nedeni Cumhuriyet Bayramı, değerini bilen herkese kutlu olsun.

Ne mutlu Türküm diyene.