Resmi rakamlara göre, 24 Ocak 2020 tarihi itibariyle Türkiye’de 3 milyon 175 bin mülteci yaşıyor.

Bu rakamın, gayrı resmi olarak çok daha yüksek olduğu iddiaları var, ama biz resmi rakamlar üzerinden gidelim.

Mülteci nüfusunun 2 milyon 504 bini kadın ve çocuk…Çocuk sayısı ise 1 milyon 652 bin olarak kaydediliyor.

*

Rusya destekli Suriye Ordusu, İdlib’e doğru yürüyüşünü sürdürüyor.

Türkiye sınırına hareketlenen yeni mülteci sayısı da 700 bin civarında…

Türkiye’nin mültecilere harcadığı para 40 milyar doların üzerine çıkmış. Muhalefete göre 60 milyar doların üzerinde.

Ekonomik bakımdan sıkıntılı bir süreçten geçen Türkiye, yeniden böyle bir yükü taşıyabilir mi?

Mümkün değil.

En başta, halkın tahammülü kalmadı.

*

Kendi insanımız yoklukla, açlıkla boğuşurken, mültecilere bu kadar para harcanması, üstüne üstlük, yardım kampanyaları ile halkın sinir uçlarına dokunulması olağan karşılanamaz.

Bu tepki dile getirildiğinde ise, “vicdansızlık” damgası hazır.

Oysa, asıl gösterilen tepki, dış politika yanlışları yüzünden ülkenin böyle ağır bir yükü taşımak zorunda bırakılmasına…

“Ensar-muhacir kardeşliği” tamam, ama gücümüzü aşan bir fedakârlığa, daha ne kadar tahammül edebiliriz?

Üstelik, uluslararası toplumun da böylesine duyarsızlığı karşısında…

*

Bu konuya niye girdiğimi de anlatayım:

Cumhuriyet’te dün “Tacizi şikayet ettik, Suriyelisin dediler” başlıklı bir haber vardı.

Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği, Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nin desteğiyle yaptığı atölye çalışmaları sonucunda bir rapor hazırlamış.

Raporda, mülteciler açısından “yoksulluğun erken evliliğe yol açması” önemli başlıklardan biri olarak yer alıyor.

Üzerinde durulmaya değer şikayet konularından biri ise, tacize maruz kalan mülteci kızların veya kadınların, ciddiye alınmamaları imiş.

*

“Nasıl olur?” demekten kendinizi alamıyorsunuz.

Tacize uğrayan Türk vatandaşı ise başka, Suriyeli mülteci ise başka tepki!...

Olur mu öyle şey?

İnsanlığa sığar mı? İnsan haklarına uyar mı?

*

“Bu gidişle Türkiye’de, 50 yıl sonra Türkler azınlıkta kalacak” diye kaygılanıyoruz.

Suriye’de kalıcı barış sağlansın, mülteciler -en azından büyük bölümüyle- kendi topraklarına dönsünler istiyoruz.

Yeni mülteci kafilelerinin gelmesine karşı çıkıyoruz.

Ama, hiçbir insana, insanlık dışı davranışı hoş karşılayamayız. İçimize sindiremeyiz.

İnsanlık suçuna seyirci kalarak, günaha ortak olamayız.

Asıl vicdansızlık budur.