30 Haziran “Emekliler Günü” idi.

Gerek sosyal medyada, gerekse yazılı ve görsel basında emeklilerin feryatları hiç eksik olmuyor.

Emekliler gerçekten geçinemiyor.

İnsanca bir hayat yaşayamıyor. Batı ülkelerinde olduğu gibi, emeklilik hayatlarını dünyayı gezerek, tatillerini yaparak geçirebilenlerin sayısı ne yazık ki çok az. Onlar da, üst düzey görevlerden, iyice aylıklarla emekli olabilenler…

*

Ülkemizde pek çok bakımdan “olması gerektiği gibi” adaletin olmadığını elbette herkes biliyor. Bu, emekliler bakımından da böyle, hatta daha da vahim…

Sosyal güvenlik uzmanlarının yazdıklarına göre, SGK ve Bağ-Kur emeklileri için 2000 öncesi aylık bağlama oranı yüzde 75 imiş. 2000-2008 arası bu oran % 65 olarak uygulanmış. 2008 sonrası ise % 45…

Aylık bağlama sisteminde, 2000 öncesi gösterge ve katsayı etkili iken, 2000-2008 arası ortalama yıllık kazanç etkili olmuş. 2008 sonrası ise ortalama aylık kazanç üzerinden hesaplama yapılıyormuş.

Emeklinin hangi yıllar arasında ne kadar çalıştığı etkili oluyormuş, hangi dönem daha fazlaysa, aylık bağlama oranını ona göre düşürüyor veya artırıyormuş.

*

Bunlar teknik konular.

Ama, toplum içinde bizim tanık olduğumuz bir gerçek, şu anda emekli olanlara bağlanan aylığın gerçekten komik kaldığı…

Bir kez, ülkemizde çalışanların çoğunluğu asgari ücret düzeyinde aylık alıyor. Bu aylık üzerinden ve çok düşük oranla bağlanan emekli aylığı da fevkalade düşük kalıyor.

Bırakınız yoksulluk sınırını, açlık sınırının bile çok çok altında…

Bununla nasıl geçinecek insanlar?

Elbette geçinemiyorlar.

Sosyal güvenlik sistemi, ne yazık ki insanların sosyal güvenliğini sağlayamıyor. Emekliliklerini güvence altına alamıyor.

*

Bilinen o ki, geçmişte SSK ve Bağ-Kur emekliliği “sosyal devlet” ilkesi çerçevesinde kolaylaştırılmış, emekli aylığı bağlanması, adeta bugünkü sosyal yardım mekanizması gibi görülmüş. Yani insanlara, kömür yardımı, gıda paketi, yoksulluk aylığı vb. yollardan yardım yapılmaktansa, emekli edilmeleri tercih edilmiş.

Sosyal devlet penceresinden bakınca yanlış da değil. Ama, sosyal güvenlik sisteminde gelir-gider dengesi yıldan yıla bozulmuş ve gelinen noktada ipin ucu iyice kaçmış.

Yine de, denge bozuk diye bütün yükün emeklinin omuzuna yüklenmesi, adaletle de insafla da bağdaşmıyor.

Devleti ciddi biçimde reforme edip bütçedeki kayıp ve kaçakları kontrol altına almadan, daha doğrusu devlette verimliliği sağlamadan hiçbir sonuca ulaşılamayacağı açık.

Sadece emeklimize eziyet etmekle, haksızlık etmekle kalırız.

Emeklilerimizin durumunu çok ciddi biçimde masaya yatırmak ve var olan uçurumları ortadan kaldırmak, artık kaçınılmaz hale geldi.

Emeklisine huzurlu ve mutlu bir yaşam imkânı sunamayan ülkeler, kolay kolay güven ve istikrarı da yakalayamazlar.

Biz yine de, geride bıraktığımız Emekliler Günü vesilesiyle, tüm emeklilerimize esenlikler ve uzun ömürler diliyoruz.