İnsanoğlunun sürüngenlikten kurtulup iki ayak üzerine dikelmesi milyonlarca yıl almıştır. İnsanın fiziksel yapısı elbette iki ayak üzerine dikildiğinde bugünkünden çok farklıydı. Sadece fiziksel yapı mı? Düşüncede, giyim kuşamda, yaşam biçiminde de doğal olarak farklıydılar. Binlerce yıldan bugüne insan olabildik mi? İnsan olmanın temel kriterleri nelerdir? Tek tanrılı dinlere gelmeden önceki insanla, tek tanrılı dinler sonrası insanlık hangi aşamalardan geçti?

Gerçekten insan olmak ve iyi insan olmanın yanıtlarını arayalım istiyorum. İsterseniz giyim kuşamdan başlayalım. İlk insan resmettiğimiz Adem ile Havva’nın giysileri birer incir yaprağı değil miydi? Sonra insanlar soğuktan korunmak için kürklere büründü. Adem ve Havva incir yaprağı ile örtünürken mütevazı, tanrı onları o halde görürken hoşgörülü değil mi? Şimdi ipekler, türlü türlü kumaşların en kalitelisini üretirken hala hayvan kürklerine sarınmak için onları katleden insanlığın sorgulanması gerekmez mi? İnsanın dışındaki varlıkların yaşam hakkını sorgulamak uygarlık ve insanlık ölçüsü değil mi? İçinde yaşadığımız gezegen tüm canlıların ortak mülkü değil mi?

Aklı ve gücü olanlar diğerlerini hep ezecek hatta yok mu edecekler? Çağımızda buna insan olmak diyebilecek miyiz? Ölüm ve öldürmeler insanın var oluşu ile var. Milyonlarca yıl evvelinden böyleydi. İlkel toplumda sopayla taşla öldürülüyordu, köleci toplumda okla yayla, kesici, delici cisimlerle, feodal toplumda kılıç, kalkan, barut namlu filan. Oysa kapitalist toplumda insanlar toplarla, tanklarla, bomba, hatta atom bombası, füze ve en modern silahlar… Yetmiyor kitlesel katliamlar. Sonuç olarak geçmişten bugüne değişmeyen güçlünün güçsüzü katletmesi. Dünyanın en gelişmiş ülkesi neresi? Kuşkusuz Amerika, en çok insan öldüren ülke yine Amerika. Uygarlık insanlık medeniyet daha fazla insan öldürmekle mi? Olacak, ölçü birimi. Yoksa uygarlık, çağdaşlık, adalet, eşitlik ölçüleri ile mi?

İnsanın ve insan emeğinin en yüce değer olmadığı bir evrende, insanlık değer ve ideallerine göre yaşamış sayılır mıyız? Aslında günümüzde bilim ve teknolojide doruğa ulaşmış insan, diğer gezegenlerde yaşama çareleri arayan insan, birbirini katletmek yerine enerjisini doğayla mücadeleye vererek yeni iş, yeni aş imkanları bulamaz mı? Herkesi ısıtan güneş, herkese yağan yağmur, herkese soluk aldıran hava ise toprak neden herkesi doyurmasın? Bunca gelişmeyi sağlayan insan aklı, değer yargısını değiştirdiği sürece uygarlığı da hakkıyla yakalayabilir. En gelişmiş, en uygar dediğimiz ülkenin sonunu en çok insan katleden ülke diye bağlarsak bu uygarlık değil barbarlıktır. Her değer insanlığın adalet, eşitlik mutluluk değerlerine katkı yapıyorsa anlamlıdır.

Nedeni, niçini? Ayrı bir konu. Biz Tv karşısında pijamamızı giymiş, yumuşak koltuğu-muza yaslanmış kahvemizi yudumlarken, film izler gibi, bir askerin, bir insanın toprağa düşüşünü izliyorsak, o kahvenin tadını alabiliyorsak ve mutlu olabiliyorsak, insan olmak için birkaç tekne hamura daha gereksinim var demektir. Acaba anlayabildik mi? “Yurtta ve dünyada barış”ın anlamını anlayabildik mi? “Zorunlu olmadıkça, savaş bir cinayettir.”