Çocuk, yediği eriğin çekirdeğini rastgele atıyor.

Erik çekirdeği, birinin arabasına denk gelmesin mi? Kovalamaya başlıyor çocuğu araba sahibi, yakalıyor ve gazetelerin, ajansların verdiği habere göre “öldüresiye” dövüyor.

İçinizde bir şeyler kırılmaz mı bu haberi okuyunca, izleyince?

Neden bu kadar asabi, tahammülsüz insanlar olduk diye düşünmez misiniz?

*

Sokakta karşılaştığınız insanların suratından düşen bin parça!

Mutsuz, gergin, patlamaya hazır. Öfke yüklü…

Trafikte insanlar sürekli birbirine bağırıyor. En küçük tartışma kavgaya dönüşüyor. Evde, işyerinde, okulda; hayatın yaşandığı her noktada “buluttan nem kapmalar”, sürtüşmeler, tartışmalar, kavgalar…

Kadına şiddet, çocuk istismarı gibi iğrençlikleri saymıyoruz daha…

Yalnızca toplumsal gerginliğin, ruh sağlığı yerinde insanları bile nasıl depresyona sürüklediğine her gün, ama her gün bizzat tanık oluyoruz.

*

Bunun sonucu olarak, dünyanın en güzel varlıkları olan çocuklara bile tahammülümüz kalmadı.

Belki kendi büyüklerimize katlanıyoruz, ama toplumda yaşlılara saygıyı kaybettik, onları anlayamaz hale geldik. Sevgiye, ilgiye muhtaç o insanları yük gibi görmeye başladık. İşyerlerinde “takım ruhu”nun yerini artık “işi başkasına yıkma”, “ayak oyunları” ve “çelme takma entrikaları” alıyor.

Aile içinde yine alabildiğine tahammülsüzlük, anlayışsızlık, hoşgörüsüzlük…

Yerli yersiz parlayıp kalp kırmalar…

Hayvanların yaşama haklarına saygısızlık, doğaya karşı duyarsızlık…

*

“Toplum olarak neden bu hale geldik?” diye irdelemeye kalktığımızda, bin tane neden sayabiliriz.

Başta ekonomik güçlükler, geçim sıkıntısı, bozulan işler, işsizlik, hayat mücadelesinde uğranılan başarısızlık, evlilik yaşamında mutsuzluk, aile içinde geçimsizlik…Daha neler, neler…

Ama, hayat zaten bütün bunların toplamı değil mi?

İyi günleriniz de olacak, kötü günleriniz de…Mutluluktan ayaklarınızın yerden kesildiği de, mutsuzluğun karanlıklarında kaybolduğunuz da…

Ekonomik sıkıntılara da düşeceksiniz, geleceğe ilişkin tüm umutlarınızı yitirdiğiniz de olacak…Ama her şeye rağmen “insan kalmak” gibi bir sorumluluğunuz yok mu?

Kırılıp-dökülenlerinizi dışa taşırmadan acınızı içinizde yaşamak, öfkenizi kontrol etmek, tüm güçlüğüne karşın umudu bir köşede canlı tutmak ve dışa karşı saygılı, sevecen, anlayışlı, hoşgörülü olabilmek…

Tahammüllü olabilmek…

Yani “insan kalmak”, çok mu zor?