O mübarek öğrencilerini sahabilerini de öyle yetiştirmiş, ümmetinin de böyle olmasını istemiştir. Dünyaya hakim olsa bunca insanlardan sadec birisi aç olsa onu doyurmadan 3 gün aç olsa dahi yemek yemezdi. İşte Müslümanlık, işte Hz. Muhammed SAV., işte bölüşüm, paylaşım, yardımlaşma, dayanışma, birlik ve beraberlik, dirlik ve düzenlik budur. Ama ne yazık ki bugün müslümanlar bu bilinçten çok uzaktır. Şairin dediği gibi;

“Hiçbir sorun çözülmez (kuru kuru) okumakla yazmakla / Başarıya varılık alın teri emekle / Eller neler keşfetti daha neler bulacak / Bizler hala meşgulüz birbirimizi yemekle.”

Müslümanlık nerde, bizler nerdeyiz. Allah insaf versin bizleri uyandırsın.

R.SAV. bir kişinin bile olsa müslüman olup kurtuluşa ermesi için gerektiğinde dünyayı verebilecek kadar gani cömert olurken, sanki bugün bizler insanları bu yüce dinimizden soğutmak için çalışıyormuş gibi dinimize ters bir yaşantı sergiliyoruz. İslam alemi bu haliyle asla felah bulmaz. Muhakkak ki R.SAV.in terbiyesinde yetişmiş olan sahabileri, öğrencileri ve dostları daha gerçek bir ifade ile hakiki müminler de R.SAV. gibi bütün hareketlerini Kur’an’a ve sünnete uygun yaparlardı. Her konuda R.SAV.i adım adım takip ederlerdi. Hele bu sahabilerin içinde öylesine olgunlaşmış olanları vardı ki 100 kere ölümü göze alırlardı. İnancından ve inandığı gibi yaşamından bir milim sapmazlardı. Aşereyi mübeşşereden (cennetle müjdelenen on sahabi) olanlar da bu ittiba R.SAV.e uyma özelliği çok yüksekti.

Talha B. Ubeydullah R.A. bir yıl içinde yüksek miktarda kazanç elde etmişti. Bu kazancın nereye nasıl yardım yapacağını düşünüyordu. Günlük kazancı 1000 dirhem (1 dirhem=3.2 gram, 1000x3.2=3200 gr, 3 kilo 200 gram altındı. Ticaretle uğraşırdı) hanımı ile istişare ederek bir yıllık kazancını Medine’de bulunan bütün muhtaçlara dağıttı. Kendisi en mutlu anım, muhtaçlara yaptığım yardımlar sonunda onların sevinicini görmektir derdi.

R.SAV.in amcası Hz. Abbas R.A. da cömertler listesinde idi. Bir gün kendisine “senden daha cömert kimse var mı” diye sormuşlardı. O da şöyle bir olay anlattı: “Bir gün Medine hurmalıklarının arasından geçiyordum. Bir bahçede çalışan bir işçi dikkatimi çekti. Onu bir süre izledim. Hem onu izlemek hem de biraz dinlenmek için bir gölgeye çekildim. Öğle namazı vakti olmuştu. Abdestini alıp namazını kıldı. Azığını çıkardı. Azığı da bir kuru arpa ekmeğiydi. Ekmeği tam ağzına götürecekti ki, bir köpek fırladı ve yanına geldi ve kölenin-işçinin yanına geldi. Açım, bana da ver dercesine ağzını açtı ve gözünü işçinin gözlerine dikti. Adam bir ekmeğe, bir de köpeğe baktı. Köpek sanki yalvarıyordu. Ekmeğin yarısını kopardı ve köpeğe verdi. Köpek bir lokmada ekmeği yuttu. Doymadım diyordu. İşçi elindeki ikinci parçayı da köpeğe verdi ve kendisi aç kaldı. Oradan bir avuç su içip işine başladı. Bu olay son derece ilginçti. Dikkatimi çekti ve bana şok tesiri yaptı. Yanına vardım, selam verip sordum, ‘köpeğe verdiğin azığından başka yiyeceğin var mı’ dedim. Hayır, yoktu. ‘Peki niçin kendin aç iken azığını ona verdin de sen aç kaldın. Çalışan birisisin’ dedim. İşçi ‘Haşır suresinde yüce Allah buyurur ki, benim öyle cömert kullarım var ki onlar kendileri aç iken rızkını başkaları ile paylaşırlar’ buyuruyor. Hayvan aç sanki ağlıyor. O köpek öyle açlıktan ağlarken ben nasıl yiyebilirim’ dedi. Kendi kendime demek ki vermek için zengin, tok olmak şart değil. Gönül zenginliği yürek gerekir, dedim. İşçiye bahçenin sahibini sordum ve sahibini buldum. Bahçeyi ve köleyi satın aldım. Köleyi azad ettim ve bahçeyi de azad ettiğim köleye bağışladım. İşçi bana, ‘madem ki böyle cömertliğin en güzelini yaptın, ben de bu bahçeden elde ettiğim gelirin aileme yetenini ayırıp gerisini insanlara ve hayvanlara tasadduk edeceğim’ dedi. Zengin fazlasını, fakir işçi ihtiyacından veriyor. Zengin çoklukta fukara yoklukta veriyor. Yoktan vermek, çoktan vermekten çok daha zordur. İşte R.SAV.in kıymetli amcası tefsir ilminin babası Hz. Abbas R.A.nın infakından bir damla sundum.