Öyle hayatlar vardır ki ondan bir kavramı çıkardığınızda yok hükmünde bir zaman kalır. Sanat bu kavramın önde gelenlerinden olmuştur. Şu hususu altını çizerek söylemeliyim ki sanat bedeli peşin ödenen, ancak teslimat garantisi olmayan bir uğraştır.
Bu noktada bir parantez açarak sanatla uğraşmakla sanatçı olmak arasında derin bir uçurum olduğunu söylemek isterim. Her yazı yazan “yazar”, her şiir yazan “şair”, her resim yapan “ressam” değildir. Çünkü sanat, ara sıra yapılan bir uğraş (hobi) değil, tepeden tırnağa bir yaşam biçimidir. Teşbihte hata olmaz, sanat çocuk gibidir. Bir ailenin hayatı çocuklu ve çocuksuz diye ikiye ayrılabilir. Çocuğun gelişiyle birlikte o aile için hayat, çocuğa ve onun ihtiyaçlarına göre tasarlanır ve yaşanır.
Bunca söz Türk Musikisinin Cumhuriyet dönemindeki hayatı ile kendi hayatını birleştirmiş İnci Çayırlı (12 Nisan 1935, İstanbul-Fatih) içindir. (Müziğin Güzel Günlerine Yolculuk, İnci Çayırlı’nın Anıları, Murat Derin, Pan Yayıncılık, 2015)
Kitap Murat Bardakçı’nın önsözü ile başlıyor. Murat Derin ise kitabın oluşum sürecini anlatarak musiki tarihçilerine yol gösteriyor. İnci Çayırlı ile yüz yüze görüşmelerle ses kayıtları kaynak alınarak yapılan çalışma 2009 yılının Mayıs ayında başlamış, 2015 yılında tamamlanmıştır. Kitap, İnci Çayırlı’nın yaşadığı, tanıklık ettiği dönemler, anekdotlar, portreler ve tespitler yanında Türk müziğinin ve Türkiye’nin bir dönemini anlatmaktadır.
Murat Derin’in şu ifadesi yapılan çalışmanın salt biyografi olmanın ötesinde “Türkiye’nin de sosyal boyutta geçirdiği değişimi, İnci Çayırlı gibi bakışlarını etrafına dikmiş, tepkili bir sanatçının gözüyle tespit ederek kayda geçirebilmek” anlamında da önem ve değer taşımaktadır.
Murat Bardakçı’nın önsözdeki bir ifadesiyle yürümeye çalışalım. Bundan iki nesil önceki üstatların sık sık kullandıkları bir bağlam, “Türk musikisi, İstanbul musikisidir.”
Şair, “insan yaşadığı yere benzer” der ya… İnci Çayırlı 12 Nisan 1935’de İstanbul Fatih’te köklü bir İstanbul ailesinde hayata gözlerini açar.
Babası Mustafa Fazıl Bey musikiye gönül vermiş biridir ve dönemin neredeyse bütün meşhur sanatçılarını tanıyacak kadar musiki çevrelerinin içindedir. İnci Çayırlı ise musikimizin seçkin eserlerini kulaktan öğrenen ve bunları unutmayan bir belleğe sahip bir çocuktur.
Babasının musikiye gönül verişi ileride İnci Çayırlı’nın hayatında zor bir dönemeci geçmesini sağlayacaktır. Konservatuara giriş için babaannesi ve halasının muhalefeti yakın akrabaları udi bestekâr Fahri Kopuz’un desteğiyle aşılacaktır.
Fahri Kopuz konservatuar sınav heyetine bir kart yazar… O kartta yazılanları İnci Çayırlı epey sonra öğrenebilecektir. “Bir şey biliyorsa alın, bilmiyorsa atın…”
Tiyatro dünyasında bir söz vardır, “Işığını bulan oyuncu”… İnci Çayırlı da ışığını bulan oyuncu misali bütün hayatını belirleyecek olan konservatuara girmiştir. Yatağını bulan su misali akış hızı hiç kesilmeden musikimize icracı, yorumcu, hoca ve şef olarak hizmetler vereceği yolculuk başlamıştır.
Prof. Dr. Necmeddin Sefercioğlu kültür dünyamızın değerli şahsiyetlerinden, Türk Milli Kütüphanesi’nin ve çağdaş kütüphaneciliğin kurucusu Adnan Cahit Ötüken için yazdığı kitabında şunları söylemektedir.
“Her mesleğin, her iş ve çalışma alanının, başarısı tartışılmayan, önder kişileri vardır. Onlar; çevrelerinde ve içinde bulundukları toplumca tanınması, bilinmesi, sevilmesi ve örnek alınması gereken kişilerdir. Onların, toplumlarınca yeterince tanınması ve unutulmaması gerekir. Bunun için de hayatlarını ve başarılarını anlatan yayınlara, özellikle de kitaplara ihtiyaç vardır.”
İnci Çayırlı’nın, Münir Nurettin Selçuk’tan Emin Ongan’a Türk musikisinin nice ustasından feyz alarak yaşadığı hayat ve başarıları sadece musiki ile uğraşanların değil Cumhuriyet tarihimizin Türk müziği boyutunu öğrenmek isteyenler için de kaynak bir kitaptır.
İnci Çayırlı’ya sağlıklı nice yıllar diliyorum.