Bu ülkede bildik bileli tedavi edilemeyen, adeta tedavisi olmayan bir sorun vardır.

İktidarlarla muhalefet arasında, yapılan ya da yapılacak tüm projeler konusunda tarif edilemeyen, bugüne kadar asla aynı perdeden konuşulamayan bir sorundur bu.

Ve de bu sorun, çok partili sisteme geçildiğinden bugüne, milletvekili maaşları dışında tüm projelerde yaşanan bir sorun olmuştur.

Ya iktidar anlatamamıştır ya muhalefet…

Ya iktidar anlamamıştır ya muhalefet…

Nitekim iktidar anlatmış muhalefet kabul etmemiş, muhalefet anlatmış iktidar kabul etmemiştir.

Ve bu sorun, çok partili sistemi zaafa uğratan bir olgu olmuş, tüm siyasi dönemlerde var olan patolojik bir soruna dönüşmüştür.

Son olarak Çanakkale Köprüsü’nün açılışında çarpıcı olarak görünür olmuş ve bu olgu, topluma da aynen yansımıştır.

* * *

Aslında 1970’li yıllarda Boğaziçi Köprüsü’nde çok net olarak görünmüş olan bu olgu, son yıllarda daha da çarpıcı olarak görünür olmuştur.

Nitekim Avrasya Tüneli’nde (2011-2016) böyle olmuştur.

Osmangazi Köprüsü’nde (2010-2016) böyle olmuştur.

Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nde (2013-2016) böyle olmuştur.

İstanbul Havalimanı’nda (2014-2018) böyle olmuştur.

Marmaray’da (2004-2019'da) böyle olmuştur.

Atatürk Kültür Merkezi’nde (2019-2021) böyle olmuştur.

Devam edelim:

Beğendik Köprüsü’nde (2014-2020) böyle olmuştur.

Ilısu Barajı’nda (2006-2018) böyle olmuştur.

Ve Yusufeli Barajı’nda, Otoyol Projeleri’nde, Yüksek Hızlı Tren Yatırımları’nda (YHT), Sulama Projeleri gibi tüm büyük projelerde hep böyle olmuştur.

Yani genelde aynı dil kullanılmamış, aynı dil kullanılamamış, ortak bir bakış oluşturulamamıştır.

Ve “1915 Çanakkale Köprüsü”nde (26 Şubat 2013-18 Mart 2022) böyle olmuştur.

Ve de gündeme geldiğinden bu yana, “Kanal İstanbul” için de böyle olmaktadır.

* * *

Peki, neden? Ve neden bu sorun?

Çünkü muhalefet tarafından:

“Rant yaratılıyor” denildi.

“Maliyetler yüksek” denildi.

“Çevre tahribatı” denildi.

“Ağaç kıyımı” denildi.

“ÇED Raporları dinlenmiyor” denildi.

“Ekolojik açıdan riski vardır, ekosistemde tahribat yaratacaktır” denildi.

“Mühendislere göre değil, müteahhitlere göre iş yapılıyor” denildi.

Ve “Türkiye'nin 25 yılı ipotek altına alınıyor” denildi.

Ve de zaman, mekân, maliyet açısından, özellikle yabancı şirketlere verilen “garantiler” açısından eleştiriler yapıldı.

Ama sonuçta bu projeler ülke düzeyinde kalıcı projelerdir. Ülke ekonomisini ilgilendiren projelerdir.

Bu nedenlerle itirazlar dinlenmeliydi.

Bu nedenlerle muhalefet aydınlatılmalıydı.

Açılışlara, muhalefet özellikle davet edilmeliydi. Bu davetlerde gerekli özen gösterilmeliydi. Ama gösterilmedi. Çanakkale Köprüsü’nün açılışında görüldüğü gibi...

* * *

Elbette bu projeler büyük projelerdir.

Ama sonuçta bunun maliyeti halkın cebinden çıkmaktadır. Alevi-Sünni, Türk-Kürt, partili-partisiz, genelde tüm halkın cebinden çıkmaktadır.

Bu nedenlerle muhalefet duyduğu, gördüğü yanlışları elbette seslendirecektir.

Elbette endişelerini tüksek sesle ifade edecek, toplumla paylaşacaktır.

Elbette halkın cebinden çıkan her kuruşun hesabını soracaktır.

Çünkü bu görev, muhalefetin genel ve kaçınılmaz bir görevidir.

İktidarın görevi ise bu projeler için duyulan endişeleri muhalefetle paylaşmaktır.

Muhalefeti aydınlatmak, olabildiğince ikna etmektir. Ama ikna edilmemiştir.

Ve müşterek bir enerji yaratmaktır. Ama yaratılmamıştır.

Ama iç politikada propaganda aracı olarak kullanılır bir görüntü verilmiştir.

Oysaki bu projeler tüm eleştirileri, tüm endişeleri paylaşmak koşuluyla iktidarın bir görevidir.

Ve de iktidar olmanın ya da olabilmenin doğal bir görevidir.