Milattan sonra 4 ve 6. yüzyıl arasında Hunların Aral Gölü ile Hazar Denizi arasındaki bölgeden Avrupa'ya giderken karşılarına çıkan barbar kavimleri yerlerinden etmesiyle sonuçlanan olaya kavimler göçü denilmektedir.
Hunların baskısıyla oluşan Kavimler Göçü bütün Avrupa'yı etkileyerek, Vizigotların İspanya’ya, Vandalların Kuzey Afrika'ya, Frankların Fransa'ya, Germenlerin Kuzey Avrupa'ya yerleşmesine sebep oldular. Kavimler göçü sonrası Avrupa'da hızlı bir sosyal, kültürel, siyasal ve dini değişme yaşandı.
21. yüzyıl başlarında belalı coğrafya haline gelen Ortadoğu ikinci bir Kavimler Göçüne sebep oldu. Irak, Suriye, Filistin, Mısır ve Lübnan’da yaşanan kanlı savaşlar sonrası oluşan ikinci Kavimler Göçü ülkemizi yol geçen hanına döndürdü.
Yaklaşık 3 yıldır 2,5 milyon Suriye’li mülteci ülkemizde yaşıyor. Beş yüz bin mülteci ise bir şekilde Türkiye’den geçerek Avrupa ülkelerine ulaştı.
Avrupa 16 asır sonra ikinci bir kavimler göçünün dehşetini yaşıyor.
Kavga, neden yalnızca İslam Coğrafyasında hiç düşündünüz mü? Önünüze bir dünya haritası alıp bakın, şu an çatışmaların olduğu bölge, Müslümanların yaşadığı coğrafyadır. Libya’dan Pakistan’a kadar her yerde yoksulluk var, cehalet var, kan var, acı var, yıkım var, yoksullaşma var.
Neden ? Çünkü, İslam coğrafyası okumuyor, yazmıyor, sorgulamıyor. Okumadığı ve yazmadığı için gördüğü her şeye inanıyor, her şeye kanıyor. Okullarında Felsefeye ve bilimsel eğitime önem verilmediği için hayatı doğru dürüst kavrayamıyorlar ve yalnızca çoğalıp duruyorlar. Pakistan’lı filozof Muhammet İkbal ne güzel söylemiş: “ Batı dünyayı gördü Tanrı’yı unuttu, doğu Tanrıyı gördü dünyayı unuttu.” İslam âlemi sanki bu dünya için yaşamıyor, öbür dünya için yaşıyor.
Yıllar önce yazdığım şu dörtlükte batı ve doğu yaşamını şöyle yorumlamıştım.
Batı her şeyi sorgular, felsefeye tapar,
Doğu her şeye inanır, felsefeye yan bakar,
Biri eleştirel akılla düşünür yapar, satar,
Biri “Her şey Allah’ın hikmeti” der, yatar, yatar...(Mehmet Özata)
Dört sene önce İtalya’ya yaptığım bir seyahatte, Milano’da, Mısır’da Müslüman Kardeşlerin Mursi’yi askeri darbe ile devirmelerini protesto eden fanatik Mısır’lıların gösterilerine tanık olmuştum. İtalyan’lar da, “ Git ülkende ne yapacaksan yap kardeşim , benim ülkemi karıştırma” diyerek gösterileri protesto etmişlerdi.
Avustralya Başbakanı Julya KLARK, Avustralya'da Mursi için yapılan gösteride bir Müslüman fanatik gösterici ile diyalogunda, göstericiye hitaben:
“Niçin bu kadar mutaassıpsın? Niçin Suudi Arabistan ya da İran’da yaşamıyorsunuz? Niçin İslam devletini terk ettiniz? Siz, Allah’ın İslam ile mübarek kıldığını söylediğiniz devletleri terk ediyorsunuz, size göre kâfir olduğu söylenen memleketlere göç ediyorsunuz. Niye göç ettiğinizi biliyoruz. Özgürlük, adalet, refah, sağlık güvencesi, sosyal güvenlik, kanun önünde eşitlik, adil çalışma fırsatı, çocuklarınızın geleceği, düşünce özgürlüğü için. O halde bize fanatiklikten ve nefretten bahsetmeyin. Biz, size kaybettiğiniz her şeyi verdik. Ya bize saygı duyun, ya da burayı terk edin.” demiştir. Haklı galiba!
Geçen Cumartesi öğle namazında Karacaahmet Şakirin camiinde arka arkaya 4 er kişinin, 3 hatun kişinin cenaze namazını kıldık. Cenaze namazlarında rahmetlilerin isimleri okunmadığı için hangi er kişinin Çorum’lu Avukat kardeşimiz Naci Bilan’ın namazı olduğunu anlayamadık. Yaka kartında Naci Bilan’ın isminin yazılmayıp, heybetli ve uzun saçlı bir fotoğrafının altında “1951- sonsuzluk” işareti yazılması da garipti. Avukat Adnan Çırakoğlu, “Mehmet’ciğim, Çorum’da çok başarılı bir Avukat olan Naci kardeşimiz koca Çorum’a sığmadı ama 2 metrelik kabre nasıl sığdı?” diyerek iç geçirdi. Çorum Vakfı şube başkanı Alper Bilan kardeşimin kuzeni Naci beye Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun. 28 Ekim 2015