Bugün hem büyüğüm hem özel olarak sevdiğim iki insandan bahsetmek istiyorum. Biri sanat dostları dışında pek bilinmeyen MURAT KÖYMEN. Onu

7 Şubat 2017 ‘de 94 yaşında kaybettik. İkincisi 1 Haziran 2020 ‘de üç gün önce kaybettiğimiz acısı yüreğimizde taptaze SALİM SAVCI. İkisinin de bende yeri ayrı ve özel. Önce Salim Hocamdan başlamak istiyorum.

SALİM SAVCI

1 Haziran 1924 tarihinde Osmancık’ın Çampınar (Seciğen) köyünde doğdu. Okumak için köyünden bir çıktı, uzun bir ömür nice işler yaptı, 2007 yılında 85 yaşında doğduğu köye döndü. Köyünde de durmadı, kelimenin tam mânâsıyla son nefesine kadar çalıştı. 1 Haziran 2020 günü hakkın rahmetine kavuştu.

İlkokulu köyünde okudu. O tarihte Çorum’da da lise yoktu. Okuma aşkından çocuk yaşta gurbete gitti. Ortaokulu Balıkesir GÖNEN’de yatılı olarak okudu. Sonra Balıkesir Necatibey Öğretmen Okulunu ve Balıkesir Necatibey Eğitim Entitüsünü bitirdi. Fizik –kimya öğretmeni olarak mezun oldu. 1947 yılında Merzifon Erkek Sanat Ortaokulu’da başlayan öğretmenliği, 26 yıl sonra 1973 yılında Ankara Akşam sanat okulundan emekli olarak son buldu.

Aslında son bulmadı. Biz buna öğretmenlikten birinci emekliliği diyelim. Gül Yayınevini kurdu ve ikinci öğretmenliğine başladı. İkinci öğretmenliği 47 sene sürdü ve 1 Haziran 2020 de ikinci emekliliğini yaptı. Öbür âleme uçtu.

Yani Salim Savcı Hocamız iki ömür öğretmenlik yapmış bir insandır. İkinci öğretmenliğini yaşı kadar kitap yazarak her yaş ve her meslekten insanlara yapmıştır.

Fizik ve kimya öğretmeni olan Salim Savcı’nın, esas zihnî yapısı, fen adamlığı ve mühendisliktir. Olaylara ve hayata bu böyledir, bu böyle imiş, böyle gelmiş böyle gider demedi. Dünyayı değiştirmeyi de düşünmedi. Fakat hayata analitik bakan ve bu niye böyle diye araştıran, şöyle olsa ne olur diye muhakeme eden bir eğitmen idi. Şöyle olursa daha iyi olur diyerek yaşı kadar kitap yazıp insanlara bir şeyler vermeyi ön plana aldı. Üstelik karşılıksız veriyordu. Ne para kazanmayı bekliyordu, ne teşekkür bekliyordu. O sadece topluma vermeyi düşünüyordu.

Salim Savcı’nın şahsında Salim Savcının kuşağını anlatırsam, onu daha iyi anlarız. Çünkü SALİM SAVCILAR bizim babamızın kuşağıdır. Ve hepsinin özellikleri yani karakterleri birbirine benzer. Ortak noktaları hepsi cumhuriyetin ikinci kuşağıdır. Şöyle ki:

doğumluları BİRİNCİ KUŞAK olarak tanımlıyorum. Bu kuşak SALİM SAVCI’LARIN BABASI, bizim dedelerimizdir. Yarı ömründe Osmanlı idiler, yarı ömürlerinde cumhuriyeti yaşadılar. Ömürleri savaşlarla geçti. Yokluğun en beterini, sefilliğin en kötüsünü yaşadılar. Çoğu şehit ya da gazi oldu ve cumhuriyeti göremedi. Onların birinci vazifesi yaşamak ve yaşatmak idi. Vatanın kurtulması idi. Cumhuriyet heyecanını en iyi şekilde özümseyerek yaşayan, bu kuşak idi. Yani bizim dedelerimiz. Benim dedem bu heyecanı ömür boyu yaşamak için babamın adını MUSTAFA KEMAL koymuş. Avrupa’da olup Türkiye’de olmayan yüzlerce yeni müesseseyi, okulu, enstitüyü, farikayı bu kuşak kurdu. Bu kuşağın evlerinde ocak vardı. Soba yoktu. Elektrik yoktu ve radyo nedir bilmiyorlardı. Köyleri hiç görmüyordu köyleri geçtim, kasaba ve şehirlerine gazete gelmiyordu. Gazete ve mecmua gelebilen şehirler, içinden demiryolu geçen şehirler idi ve onlara da gazete iki veya üç gün sonra geliyordu.

1910-1940 DOĞUMLULAR Cumhuriyetin ikinci kuşağıdır. Bunlar savaş görmedi. Bunlar bizim babalarımız, Salim Savcı, Murat Köymen, Rifat Patır, Süleyman Demirel, bu kuşaktandır. Bunların ilk devreleri 1910-1925 doğumlu ağabeyleri 48 ay; ikinci devreleri 1925-1940 doğumlular 30 ay askerlik yaptı. Savaş görmediler ama savaşın izdüşümü bunların üzerine düşüyordu. Savaşın her türlü yanık kokusunu hissediyorlardı. İstisnasız hepsi ya şehit ve gazi çocuğu idi. Cumhuriyeti önlerinde hazır buldular. Cumhuriyetin ve İstiklâl Harbinin zafer kokusunu teneffüs ettiler. Başkent olan Ankara başta olmak üzere bütün büyük şehirlerde yeni tesisler açılıyor, her meslekten insana ihtiyaç duyuluyordu. Büyük şehirde doğup büyüyen bizim kuşağın babaları köy kökenli idiler. Hepsi istisnasız gençliğinde veya çocukluğunda çobanlık yapmış, tırpan biçmiş, kara sabanla çift sürmüş, sap çekmiş, düven sürmüş, harman savurmuş insanlardı. Okumak için çocuk yaşta gurbete (şehre) gitmiş, okumak için kendileri hamallık dâhil her işi yapmış insanlardır.

(Sürecek)