Yıl 1920,

İngilizlerin işgali altındadır. İngiliz işgal güçleri İstanbul limanına gemiler içerisinde binlerce kasa alkollü içki getirmişlerdir. Amaçları kendilerine göre zafer kutlamak değil, esasında bedava dağıttıkları ya da, dağıtacakları içkiler ile gençlerimizi zehirlemek, işgale karşı direnişi kırmak ve gençlerimizin onurlarını ellerinden almaktır. Bu durumu gören dönemin Şeyhülislam'ı İbrahim Haydarizade'nin himayesinde Dr. Mazhar Osman ve arkadaşları tarafından Padişah'ın izniyle 05 Mart 1920'de İstanbul'da o dönemdeki ismiyle "Hilal-i Ahdar", günümüzdeki ismi ile "Yeşilay"ın kuruluşu gerçekleştirilmiştir.

Yeşilay'ın kurulduğu 01-07 Mart tarihleri ülkemizde Yeşilay haftası olarak kutlanmaktadır. Yazımızın yayımlandığı tarih itibari ile kutlamalar iki gün önce bitmiş oluyor.

Yeşilay'ın, akıl hastalıkları uzmanı Dr. Mazhar Osman ve arkadaşları tarafından kurulması ilginç! Demek ki içkinin akıl sağlığına zarar vermesi; verdiği sayısız zararlardan birisini oluşturuyor.

Buraya noktayı koyup biz yazmaya devam edelim!.. Nasrettin Hocanın eşekten düşüp bacağını kırma hikayesini çoğumuz çok iyi biliriz.

Hikayede; "Nasrettin Hoca eşekten düşüp bacağı kırıldığında, bacağının muayenesi için getirdikleri adam tedavi etmeye başlayınca; Hocanın canı çok yanmış ve adama sormuş;'Sen eşekten düşüp te bacağını kırdın mı?' Adamdan olumsuz yanıt alınca; 'Bana eşekten düşüp, bacağını kıran ve bu işin tedavisinin ustasını getirin!.." demiş.

İçki ve sigara konusunda, "Eşekten kötü bir şekilde düşmüş" birisi olarak, bu konudaki yaşadıklarımı ve görüşlerimi anlatacağım. Bakarsınız bu alışkanlıklarından kurtulmak isteyenlere faydası olup kurtulan olur; ben de sevinirim.

Önce tiryakiliğin oluşmasını anlatmakla başlayalım. İnsanlar "Ben tiryaki olmam" diye başlıyor. Bir süre sonra bakıyorlar ki; yakayı kaptırmış, tiryaki olmuş bile. Ben çoğunluğu oluşturan bu gruptanım. Bir de işi çığırından çıkarıp, normal dozun 4 - 5 katı içkiyi içen, sigarayı günde 4 pakete çıkaranlar var. Bunların sonu kötü. İş bağımlılığa, siroza gidiyor, karaciğer elden gidiyor, akciğeri kansere götüren sigarayı bilmeyen yok. İçkinin sonunu akıl hastanesinde tamamlayanlar bile var.

Ben, bu yolun yolcularındandım. 12 senelik ömrüm "Keşke söylemeseydim" dediğim sözler "Keşke olmasaydı" dediğim olaylarla dolu. Ömürden boşa giden zamanın yanında, iş hayatından elde ettiğimiz kazancımızdan yitirdiğimiz kayıpların ölçüsü yok...

Kurtuluş nasıl oldu?

Halit Çapın 1982 yılında; kendisi de bu yolun yolcularındanken; içkiden kurtulduğunu anlatan "Bay Alkolü Takdimimdir" diye bir kitapçık yazdı. Ben kitabı 1984 senesinde okudum.

Allah Rahmet eylesin. Kitap beni kurtardı ama, yazarını kurtaramadı. Yanlışı yeniden yaşamaya başladı ve 2006 yılında vefat etti.

Halbuki, meslek hayatına iyi başlamış, başarı ödülleri almış, Türkiye güzeli seçilmiş şair ve yayıncı İnci Asena ile evlenmiş ve bir kızı olmuş, ünlü yazar Duygu Asena da baldızı oluyor. Ama bu güzel ortamı, kötü kullanılan içki tarumar etmiştir.

Biz gelelim başarı saydığım kurtulma olayına:

1984 yılının Ramazanı Haziran ayının başına rastladı. Eskiden beri arabamla yalnız yolculuk yapıyor, sigara üstüne sigara yakıyor, dilimin üstü nikotin pasından kurtulmuyor. Kendi kendime evden çıkmış sigaramı yakmış Turhal'a gidiyorum. Sigara 10-15 km sonra bitiyor. İzmariti küllüğe koyarken "İzmit'ten önce sigara yakmayayım" diyorum ama bir de bakıyorum Gebze'ye gelmeden sigarayı yakmışım.

Lakin Ramazan ayında öyle olmuyor. Sahurda yemeği yiyip, sigaramızı içtikten sonra niyetleniyoruz. Akşam iftara kadar sigara falan aklımıza gelmiyor. Beyin iyi programlanınca ona göre hareket ediyor.

İşte, benim bunu fark ettiğim dönemde Ramazan ayının ortaları idi. Vapurla Kadıköy'den Karaköy'e geçiyorum. İskelede satılan kitaplardan "Bay Alkolü Takdimimdir" isimli kitap dikkatimi çekti ve aldım. Vapur Karaköy'e varıncaya kadar; kitabı yarıladım. Zaten kitap çok ince, o zamanki vapurlar da denizde çok yavaş ilerliyordu.

Kitabı okurken Halit Çapın'ı alkol bağımlılığına götüren belirtilerin bende de başladığını fark ettim.

Bütün bunlara rağmen, bayramın 4'ncü günü içki almak için evden çıktım. Market'e girdim. Kendi kendime "37 gündür içmiyorum. Bundan sonra da içmesem iyi olacak" dedim. Marketten 5 paket sigara alıp çıktım. Paketi açıp bir sigara yaktım. Sigara'ya "100 gün sonra seni de bırakacağım" dedim. Daha sonra namaz kılmaya başladım ve kendime yeni bir yaşantı şekli kurdum.

Aradan geçen 100 günün ilk günü Kurban Bayramı'nın 1'inci gününe denk geldi. Sigara paketini attım. Ertesi gün eş dost ile birlikte pikniğe gittik. Herkes eski yaşantısına dönmüştü. Sigara içenler sigara, içki içenler ise içki içiyordu. Akşam eve dönünce, evin ihtiyaçlarını almak için markete uğradım, ama içki şişelerini güzelleşmiş ve davetkar buldum. Daha önceki 100 günlük emeğin boşa gitmesinden korktum ve 5 paket sigara aldım. Dışarı çıkınca; bir tane yaktım ve "Şımarma, seni içkiyi terkimden 100 gün sonra bırakamadım ama sene devrine 100 gün kala bırakacağım" diyerek sigara ile konuştum. O tarihte 18 Şubat 1985 gününe denk geliyordu.

O gün sigarayı bıraktım ve bir de tespih aldım. El alışkanlığımı onunla giderdim.

Bilhassa sigarayı bırakmak istediklerini, ancak bırakamadıklarını söyleyenlerin sayısı çok. Yazdıklarım onlara faydalı olur mu? Bilmiyorum. Ben faydalı olsun diye yazdım.

Ailenin gençleri geçmişteki kusurlarımı adeta ilan eden yazılarımı gereksiz buluyorlar ama ben devam edeceğim.

Belki işe yarar.

Dün "8 Mart Dünya Kadınlar Günü"nü kutladık. Ben bu vesile ile başta aziz şehitlerimizin anneleri ve eşleri olmak üzere tüm kadınların "8 Mart Dünya Kadınlar Günü"nü kutluyorum.

En güzel günler sizlerin olsun.