Dünkü yazımızda, iç güvenliğimizin halen yürürlükte olan, uygulama şekil ve yöntemlerini anlatmıştık. Bu günkü yazımızda da AKP İktidarının, ülkeyi nasıl bir polis devletine doğru götürmek istediğini, yine Bilallerin bile anlayabileceği dilden anlatmaya devam edeceğiz.
* * *
Yeni tasarı şunu diyor.
Polis, eyleme katılan Ayşe kızımızı, yakalayabilir, sokak ortasında bekletebilir, yahut olay yerinden uzaklaştırabilir. Ayrıca isterse de; savcıya hiç haber vermeden, 48 saat gözaltında tutabilir.
Yani?
Yanisi şu…
Diyelim ki, eylemle meylemle hiç alakanız yok. Kadıköy'de bira içiyorsunuz.
Polisle eylem yapan grup, birbirine girdi. Bu arada polis, eylemci sanıp ya da öyle kabul etmek isteyip, sizi de yakaladı.
Takarlar bileğinize kelepçeyi, dikerler sokak ortasında. Ya da olay yerinden uzaklaştırabilirler.
Nereye götürebilirler?
Bu belli değil işte. İsterse, ormana götürür ve orada bırakır sizi.
Yani siz, bira içtiğiniz bir akşam, kendinizi ormanın ortasında bulabilirsiniz.
* * *
Hadi bu örneği biraz daha ileri götürelim.
Bu tür eylemler sırasında bayanları taciz eden, onlara laf atan bazı polislerimizin olduğunu gördük, yaşadık ve biliyoruz. Sanal âlemde bunlarla ilgili, yüzlerce görüntü var.
Diyelim ki o kafa yapısında polis(ler), kadınları aldı eylemden. Götürdüler ormana. ‘Bıraktık…’ diye tutanak düzenlediler. Fakat bırakmadılar, dövdüler ya da dilim varmıyor söylemeye ama daha tatsız bir şeyler yaptılar.
Kim kontrol edecek bunu?
Belli değil.
E bu kişiler, gözaltındakiler gibi hastaneye de götürülmüyor zaten.
Polis dedi ki, “Valla ben aldığımda dayak yemişti, ben bir şey yapmadım.” Ya da “Ben onu ormanda bıraktım, sonra ne oldu, başına ne geldi ben bilmem…”
Der mi der…
Çünkü bu “sokak ortasında bekletme” veya “ormana götürme” için hastane düzenlemesi yok.
Nasıl çıkılacak bu işin içinden?
… …
Tasarı ayrıca şunu diyor.
“Polis, amirinden (savcıdan değil de komiserden vs) izin alarak üstünüzü arayabilir.”
Yani polis, bu tasarıdan sonra herkesi kafasına göre arayabilecek yetkiyle donatılacak.
Bitti mi, bitmedi.
Tasarı bir de şunu diyor.
“Polis, evde ve iş yerinde de ifade alabilir…”
E alsın ne var bunda?
Şu var.
Diyelim ki polisin aklına esti, gecenin bir vakti, girme hakkı olmayan evinize girip, “İfadenizi alıyorum!” diyebilir.
… …
Oysa Yargıtay ve Danıştay’ımız der ki; ‘Sen polise gel desen bile polis senin evine giremez. Çünkü beni korkuttu da izin verdim, denebilir.’
Yargı tarihimizde bunun yüzlerce örneği vardır.
Girerse, suç işler.
Oysa bu tasarı onaylanırsa, polis böyle bir yetkiye(!), “ifade alacağım” kılıfıyla kavuşmuş oluyor.
Şimdi anladınız mı olayı?
Artık kafasına göre sizi yoldan çevirir, üstünüzü başınızı arar, evinize girer, ister ormana götürür, ister daha başka bir yere. Yakınlarınızı, avukatınızı aramanıza da izin vermez. Öylece kala kalırsınız. Elinizde belge de olmadığı için hiçbir şey de ispat edemezsiniz. İşlemediğiniz bir suçun ya da suçların mağduru olursunuz.
İşte polis devleti oluyoruz derken, kastettiğimiz budur.
* * *
Peki bu olay burada bitiyor mu?
Bitmiyor.
Tasarı, polise; eylem sırasında, kendisine sapan, molotof ya da benzeri maddeler atan kişiye karşı, direkt silah kullanma yetkisi de veriliyor.
‘E kullansın canım, adamın hayatı tehlikede…’ mi, diyorsunuz?
Demeyin.
Polisin, zaten kendisinin ya da başkasının hayatı tehlikeye girdiğinde; önce uyarıp, sonra havaya ateş açıp, sonra da o kişiyi vurma yetkisi zaten var.
Eee bu ne o zaman?
Valla güzel dostum, bu şu.
Polis elinde molotofu gördü mü, basar alnına kurşunu, daha da hiçbir açıklama yapmaz.
Hatta ve hatta polis şunu da yapabilir. Basar alnına kurşunu, tutuşturur ellerine molotofu. Ali İsmail Korkmaz olayında olduğu gibi (elbirliğiyle) siler bütün görüntüleri, elini kollunu sallaya sallaya çeker gider.
Bitti mi?
Bitmedi.
Tasarı, Valileri, adeta sıkıyönetim yetkileriyle donatıyor ve bazı yeni suçlar da yaratıyor!
Artık valilik bir karar aldığında (örneğin 1 Mayıs'ta gösteri yapmayacaksın dediğinde) o toplantıyı yapman suç sayılıyor.
Oysa normalde nasıldı?
Valilik bir karar alsa bile, sen eylemde suç işlemediğin takdirde, suçlu sayılmıyordun. Oysa şimdi, eyleme çıktığın an, hapis cezasını yiyeceksin.
Eskiden eylemlerde, boyalı su sıkılması yasaktı. Artık o da serbest oluyor.
Bütün bunların dışında; polise eylemde yardım etmeyen ya da yardım etmek istemeyen kamu görevlilerine de (örneğin TOMA'ya su vermeyen belediye başkanlarına da ) hapis cezası var.
Yani bu tasarı yasalaşır, yürürlüğe girerse; artık polis, sizi vurur mu, sabaha mı bırakır, Allah kerim… Bu onun bileceği bir iş.
Yani?
Yani ülke, demokratik bir hukuk devleti olmaktan çıkarılıyor, resmen bir polis devleti haline dönüştürülüyor.
Hadi bakalım, Allah yardımcımız olsun…”

Yazarın Notu. Bu yazıdaki, bazı polislerimizin yanlış yapabileceği vurgusu, her kurum ve kuruluşta olan ya da olabileceği varsayılan çürük elmalar(!) içindir. Yoksa bu yazıda kullanılan bazı ifadeleri, yüreği insan ve vatan sevgisiyle çarpan tüm polislerimize şamil kılmak, son derece yanlış olur.