Bir milleti oluşturan bireylerin toplamına, tümüne millet denir. Milleti ise; çocuklar, gençler, yaşlılar, kadınlar ve erkekler meydana getirir. Yani, çocuğu olmayan bir milletin genci, gençleri olmayan bir milletin yaşlıları, yaşlıları olmayan bir milletin ise hiçbirisi olmaz.

Sağlam bir millet; sıhhatli, güçlü, çalışkan, zeki, kültürlü, bilgili bireylerden oluşur. Onun için insan nesli çok önemlidir. Yani insanlar olmazsa nesiller de olmaz. Öyle ise neslin korunması, toplumun ve toplumların olmazsa olmazıdır.

Bugün gelişmiş ülkelerde kısırlığın çoğalması, doğurganlığın azalması, milletlerin geleceği bakımından en önemli sorundur. Avrupa devletleri doğurganlığı teşvik için devamlı tedbirler almakta, çocukları ve çocuk sahibi aileleri ödüllendirircesine desteklemektedirler. İyi bir nesil vücut ve ruh yapısı sağlam çocukların ve gençlerden oluşmalıdır. Bunun için de doğumdan önce, doğumdan sonra çocuklara ve gençlere gereken önemi vermemiz şarttır. Çünkü bir milletin gelceği onlara bağlıdır.

Yüce dinimiz ve kutsal kitabımız bize bu hususta rehberlik etmekte, alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed SAV. efendimiz de her konuda olduğu gibi çocuklara göstermemiz gereken her hususta da bize örnek olmaktdır.

Yüce Allah cc. hazretleri, Kur’an-ı Kerim’inde; “Mal ve evlat. Allah’ın size verdiği en büyük nimetlerdendir. Mal ve evlat dünyanın ziyneti, süsü, güzelliğidirler. Allah katında en makbul olan ise ölümsüz olan iyi işler ise, rabbinin katında sevabı çok olan işlerdir. Ümit bağlamaya en layık olan ise güzel işlerdir.” (Kehif, 46. ayet) Ve yine ulu Allah Tegabün Suresi 15. Ayetinde; “Servet, mal ve çocuklarınız sizin için bir sınav konusudur. Onlardan da sorulacaksınız. (Onların evlatlarınızın en iyi şekilde yetiştirilmelerinden dolayı) Allah katında size büyük ecir, mükafat vardır” buyurulmuşutr. Yani çocuklar, gençler, mal ve servet hem nimet ve hem de büyük sorumluluktur. Nimetin değeri külfetin, zahmetin çokluğu ve zorluğu ile doğru orantılıdır. Onun için gözümüzün nuru, kalbimizin sururu, ciğerparelerimiz olan çocuklarımıza karşı olan vazifelerimizi onları bedenen, ruhen, ilmen, irfanen, edeben en iyi şekilde yetiştirmemiz, hayata hazırlamamız bize farzdır. Onlara örnek bedensel yönden helal ve bol gıda, ruhi yönden sevgi, şefkat, ihtimam göstererek eğitmeliyiz. Sıkıntılarına katlanmalı, hatalarını kırmadan dökmeden düzelterek yetiştirmeliyiz. Tabi ki bunların tamamı öğretim, eğitim, terbiye, edeple olmaktadır.

Sevgili peygamberimiz genel anlamda kişilerin öncelikle insan olmaları nedeni ile herkesin yaşına, başına, konumuna, durumlarına göre davranır, herkese değer verirdi. Mutlaka ilgi gösterir, gerekeni yapardı. Özellikle de çocuklara ve gençlere olan ilgisi, şefkati, merhameti, bambaşka kadınların haklarına olan saygısı ulaşılmaz nitelikte idi. Nerede görürse görsün çocuklarla ilgilenir, onlarla muhabbet eder, başlarını okşar, hatırlarını sorar, ihtiyaçlarını giderir, yetişkin insanlar gibi onlara değer verir, konuşurdu. Çocukların yaramazlıklarını, hatalarını görmemezlikten gelir, onların hatalarını esprili bir şekilde kırmadan dökmeden düzeltirdi ve bu bakımdan R.SAV.i gören çocuklar hemen yanına koşarlar, camide bile resulullaha yakın olmak isterlerdi. Hatta R.SAV. bu davranışları gözünün nuru, ciğerpareleri, torunları Hz. Hasan, şehidüşşühedai kerbela olan Hz. Hüseyin efendilerimiz R.SAV. namazda secdede iken omuzuna çıkarlardı. R.SAV. namazını bozmadan devam ederdi. Bu durumu gören sahabiler; “Ya Resulullah, yavruların sizi namazda rahatsız ediyor. Namazınızı ifsat ediyor, bozuyorlar” dediklerinde, “Onlar dünyanın ziyneti, süsü, evimizin bülbülü, bu yavrularım cennet gençlerinin efendisidirler. Beni sevenler, onları da sever” buyurmuş, böylelikle çocuklar için suç ve kabahat hataları için ceza yoktur” buyurmuşlardır.

Hatta mübarek bir bayram sabahı bayram namazından sonra camiden çıktıklarında bir grup çocuğun bir köşede bayramlıklarını giymiş, sevinç içinde oynayan çocukları görmüş, onlara iştirak etmiş, onlarla eğlenmiş, bu arada duvarın dibinde tek başına meül ve mahsun boynu bükük duran bir çocuk görmüş, yanına varmış, “Yavrum sen neden arkadaşlarına katılıp onlarla oynamıyorsun” deyince, çocuk, “Benim babam yok. Savaşta şehit olmuş. Benim bayramlığım yok. Ben nasıl güleyim” deyince, R.SAV. efendimizin mübarek gözlerinden nur damlaları gibi gözyaşları akmıştır. R.SAV. o yetimi almış, evine götürmüş, güzelce Hz. Ayşe’ye çocuğa banyo yaptırıp yeni elbiseler giydirmiş, yedirip içirmiş, onu sevindirmiş. “Üzülme yavrum, ister misin ben senin baban, Ayşe de senin annen olsun” deyince, R.Sav. ve Hz. Ayşe annemizin boynuna sarılmıştır. O ufacık çocuk Allah’a şöyle şükretmiş; “Allahım, sana hamdolsun bana babamdan daha yüce Hz. Muhammed SAV. gibi bir baba, annemden daha değerli olan Hz. Ayşe gibi bir anne verdin” diye ulu Allah’a teşekkür etmiştir.

R.SAV.in çocuklara ve gençlere olan ilahi sevgisi böyle idi. Çocuklarla ilgilenmek elbette ailelerin baş görevidir. Ancak toplumun fertleri ve özellikle de devletin ilgisi alakası ve mutlak görevidir. Çünkü devletin bekası gençlerle mümkündür. Bundan dolayıdır ki, devletimizin banisi Cumhuriyetimizin kurucusu, bu vatanı ve Cumhuriyeti gençlere emanet etmiştir. “Gençler, bu vatan sizin omuzlarınızda yükselecek ve muassır bedeniyet seviyesine ulaşacaktır” demiştir.

Bu vesile ile Cumhuriyetimizin 97. kuruluş yıldönümü nedeni ile devlet televizyonunda dinlediğim konu ile ilgili bir bilgiyi de sizlerle paylaşayım. Umarım sizlerden de bu programı dinleyenleriniz olmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk 29.10.1923’de Cumhuriyet’i ilan edince, memleketin ve milletin durumu vahim. Açlık, kıtlık, veba, sıtma, verem gibi öldürücü hastalıklar halkı kasıp kavuruyor. 30-40 milyonluk nüfus 13 milyona drüşmüş. Acıklı bir durum var ortalıkta. Devlet kurumları teşekkül etmemiş. Sıtmaya tutulan her 10 çocuktan 8 tanesi ölüyor. Bu durumda T.C. devletinin hıfzıssıhha, sağlık bakanlığı teşkilat kurumu çıkarılıyor. Sağlık Bakanlığı kuruluyor ve Atatürk çocuklar ve gençler bir milletin can damarları ve geleceğidir deyip, sağlıkla ilgili ilk kanunlardan birisi çocukların sıtmadan ölümlerini önlemeye dönük kanun oluyor.

İşte R.SAV.in ne kadar önem verdiği çocuk ve gençliğe devletler ve milletler de gelecekleri demek olan bu konuya odaklanmışlardır. Atatürk de bu yüce düşünceleri ile çocukların ve gençlerin korunmasını birinci derecede önemsemiştir.

Bu vatanı canımız pahasına korumak için Cumhuriyet’i gençlere emanet etmiştir. “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Cumhuriyet ise ebediyyen yaşayacak bu aziz vatan ve yüce millet ilelebet payidar olacaktır” derken güvencesi olan gençliğe işaret etmiştir. Gençliğe olan hitabesinin ilk sözleri ise, Ey Türk gençliği. Birinci vazifen Türk İstiklalini ve Cumhuriyetini korumaktır” cümleleri ile bunu aleme ilan etmiştir.

Atatürk hem Osmanlı, hem Batı ve hem de İslam kültürünü bilen bir liderdir. Bunu nutuklarında ve diğer konuşmalarında her zaman dile getirmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı, Cumhuriyetin en köklü kuruluşudur. Bu konuda Atatürk’ün şu sözü önemli bir belgedir. “Dünyanın gelmiş geçmiş gelecek en büyük insanı Hz. Muhammed SAV.dir.” İmza. M.Kemal Atatürk

NETİCE: Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, vatanperver, Cumhuriyetsever, bilgili, kültürlü, edepli, saygılı bir nesil hem dinimizin ve hem de millet olarak idealimizdir. Yazımızı R.SAV.in kutsal bir sözü ile bitirelim. “Hiçbir baba evladına güzel ahlaktan daha değerli bir miras bırakamaz.” Buhari ve Müslim.