Kuzenim Nurhan Karakeçili’nin eşi, Halam Nilüfer ve Dursun Karakeçili’nin damadı olarak girdi yaşamımıza.

Candı, candandı, içtendi, hayat doluydu.

“İç güveysi” dedik O’na; O da kabullendi bu sıfatı, ailemiz bireyleri de…

Kısa sürede, Haboğlu Ailesi’nin bir parçası oldu.

Adamdı; adam gibi adam.

Büyüklerle büyük, küçüklerle küçük olurdu.

Yürekti, silme yürek…

Hani “mangal gibi yürek” derler ya; öyle bir yürek taşırdı.

Özverili, paylaşımcı ve yardımseverdi.

Olanı bölüşmek, paylaşmaktı felsefesi.

Bölüşüp, paylaştığı günler mutlu olurdu.

Yardım edebildiği günlerde de huzurlu…

Yanında olmayan sevdikleriyle; yanındalar(mış) gibi yaşardı.

İyi bir eş, iyi bir babaydı.

Ve de iyi bir dost.

… …

Geçtiğimiz Perşembe günü, oğlum aradı; “Baba, Hüseyin Amca yoğun bakımdaymış…” diye.

“Olmaz” dedim; “Olmaz… Hüseyin gibi hayat dolu bir insan, yoğun bakımda olmaz, olamaz…”

Elim defalarca gitti, geldi telefona; uzun süre arayamadım, eşi (kuzenim) Nurhan’ı…

Tüm metanetimi takınıp, aradığımda da; kötü haberi aldım.

Konuşamadım.

Kuzenim anlattı, ben dinledim.

Doğruydu haber.

Ölümün eşiğindeydi.

… …

Cumartesi günü de ölüm haberini aldım.

Ne (kuzenim) eşi Nurhan’ı, ne (yeğenim) kızı Nilüfer’i arayabildim.

Cenazesine de katılamadım.

Hâlâ inanmıyor, inanamıyorum ölümüne.

İçim yanıyor.

Işıklar içinde uyu güzel insan, yıldızlar yoldaşın olsun.