Türkiye’de demokrasi rafa kaldırılmıştır.

Buraya nasıl gelindi? “Demokrasi bizim için araçtır, kendi istasyonumuza geldiğimizde o trenden ineriz” söylemleri ile bağıra bağıra gelindi. İletişim ve etkileşimin temeli olan medyanın tamamına yakını iktidarın kontrolüne girdi. Aslında onlarca televizyon veya gazete yerine tek bir gazete ve televizyon da olsa fark etmez. Çünkü hemen hemen hepsi, aynı tornadan çıkmış gibi aynı sesi duyurmakta, aynı manşeti atmakta. “Yok aslında birbirlerinden farkı” sadece adları farklı. Tamamına yakını sahibinin sesi.

Hukuk konusunda da durum iç açıcı değil. Artık uygar dünya bize bir hukuk devleti gözü ile bakmıyor. Çünkü biz en üst düzeyden, en yüksek sesle şu anlayışı dillendiriyoruz: “Yargı bizi bağlamaz” başka, “Sayıştay bizi bağlamaz” başka, “Danıştay bizi bağlamaz” başka, “Anayasa mahkemesinin verdiği karara saygı duymuyorum, bizi bağlamaz” son olarak da, AHİM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) kararları bizi bağlamaz.

O halde soruyoruz; Anayasanın 90. Maddesinde 07 Mayıs 2004 tarihinde değişiklik yapıp “Milletlerarası anlaşmaları bizim yasalarımızdan üstün” kılan siz ve AKP Hükümeti değil miydi? Türkiye adına altına imza koyduğunuz anlaşmayı inkâr mı ediyorsunuz? Eğer AHİM kararlarını tanımıyorsanız, Sayın Erdoğan; Siz kendiniz niçin BEŞ DEFA Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurdunuz? Abdullah Gül ve eşi Hayrunnisa Gül niçin AHİM’e başvurdular?

Birliğimiz ve birlikte yaşamamızın biricik güvencesi adalet mekanizması, uygar dünyanın uluslararası standartlarından çıkarılıp, tek adam görüş ve yönetimi altına sokulmak isteniyor.

Sadece hukuk mu? Ülkemizin geleceği, biricik evlatlarımız çağ dışı bir eğitimin gerisine çekilmek isteniyor.

Aladağ’da tarikatların korunaksız yurtlarında yanan kız çocukları, Ensar Vakfında onlarca erkek çocuğa yapılan tacizler, Soma’da, Ermenek’te öksüz bırakılan yavrular sahipsizdir.

Kültür, sanat, edebiyat, bilim rotasından çıkarılmıştır. Ülkenin böyle bir sorunu yoktur. Tüm bunların aksine Samimi Müslümanları aldatmaya çalışan, yanmaz kefen, cennete götüren terlik satan, tarikat liderleri, “Yunan galip gelseydi” diyen fesli şarlatanlar, itibar görür olmuştur.

Cumhuriyetin kurucusu, ulusal kahramanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün heykellerine her gün baltayla saldırılması, üzerine boya atılması, yerlerde sürünmesi, sıradan ve olağan hale gelmiştir.

Sonuç olarak tüm bu karanlık tablodan çıkış mümkündür. Zaten toplumun yüzde elliden fazlası bunun farkında her geçen gün de artmaktadır. Çıkışın mihenk taşı hukuk ve demokrasidir. Yerel seçimler bir fırsattır. Demokrasi güçlerine verilecek her oy hukuka ve demokrasiye giden yolda bir kilit taşı görevi görecektir.