Anadolu hoşgörü yurdudur. Irak tarihi gerçek Kerbela’dan bu tarafa belalar ülkesidir. Yazık değil mi?

İslam dini, etnik kökeni, dini inancı, siyasal düşüncesi, mezhebi, meşrebi, tarikatı, yolu yordamı ne olursa olsun her insana yaratıcının kudreti ve övgüsüne mazhar oluduğu için insana en büyük saygıyı gösterir. İnsan saygılı varlık gözü ile bakar. Çünkü insan meleklerin bile kendisine secde ettiği Allah tarafından secde ettirildiği bir yüce varlıktır. Onun için din asla ve asla çatışma, çarpışma, ayrışma aracı değildir. Ama böyle maksatlı olarak kullanıldığı da bir gerçektir.

Irak-Suriye-Yemen-Afganistan-Libya, Miyanmar vs bunun acısını yaşıyor. Oluk gibi kan akıyor. Yazık.

-Niçin İslam dini engin, hoşgörülüdür?

-Çünkü; “Dinde zorlama yoktur, inanç ancak hür irade ile olursa makbuldür” Bakara, 256

-“De ki gerçek rabbinizin katındadır. İsteyen inansın, istemeyen inanmasın. Kehif, 29. ayet

-Ey Muhammed SAV. Eğer rabbin dileseydi yeryüzündekilerin hepsi birden iman ederdi. O halde sen inanmaları için insanları zorlama. Yunus, 99. ayet

-İnsanlar kendi iradeleri doğrultusunda inanma özgürlüğüne sahiptirler. Peygamberler bir uyarıcı, müjdeleyici, inzar edicidir. Fetih suresi, 8. ayet

-Ey rabbim (sevgilim) sen hidayet memuru değilsin, sadece tebliğ edicisin. Allah dilediğine ve isteyene hidayet verir.

İşte bu sebeplerden ötürü ulu İslam dini herkesi koruyan, kucaklayan, kuşatan, sevgi, saygı, hoşgörü bağı ile insanları birbirlerine bağlayan, ayırımcılığı, fitneyi, fesadı, savaşı reddeden, barışı, birliği, dirliği, düzenliği, esenliği, beraberliği emreden bir ilahi sistemdir. Bunu inkar edecek bir kimse bile yoktur. Çünkü bu gerçeği inkar insanın kendi varlığını inkardır. Bu husus bu kadar açık ve nettir. Hoşgörülü olmak bir sorumluluk işidir, görevdir. İnsanlığın bir uzlaşı içinde yaşaması insanların hemcinslerine, hayvanlara, hatta doğaya, bütün yaratılmışlara karşı gösterilmesi emredilen bir sorumluluk, aksi vebal, günahtır.

HOŞGÖRÜ

Kişinin ve kişilerin benimsemediği ve onaylamadığı bir olaya, davranışa, düşünceye hoş bakabilmesi, nefsinden fedakârlık yaparak olayın ağırlığını hazmedebilmesi, böylece büyük bir belayı önleme başarısı olarak da anlamlı ve erdemli bir davranıştır. Şu kadarı var ki hoşgörülü olmak, sınırsız bir anlayış değildir. Hele vurdumduymamazlık hiç değidir. Ferdin, ailenin ve toplumun huzuru için katlanılması gereken bir sorumluluktur. Toplum açısından farklı etnik kökene, inanç ve düşünceye mensup kişilerin bir birlerine karşı hoşgörülü davranmaları toplumsal barışın sağlanmasında en etkin bir davranış biçimidir. Çünkü sosyal, ekonomik, siyasi, kamusal konumu ne olursa olsun, ister kral, isterse köle tüm insanlar hatta tüm varlıklar hoşgörüye muhtaçtırlar.

Burada sempati ve empatili davranmak da esastır. Hatta şarttır. Affetmeyen, affolunmaz, vermeyene verilmez, sevmeyen sevilmez vs gibi hoşgörülü davran ki sana da hoş davransınlar.

Allah’ın yüce resulü Hz. Muhammed SAV. sizden biriniz kendisi için dileyip istediğini diğer insanlar için de dileyip istemedikçe kamil, olgun, imana erişemez buyurdular. (Buhari (iman),)

şu ki, birbirlerine şefkat, merhamet, mürüvvet ve hoşgörü gözü ile bakmayan toplumlarda ortak düşünceden, kollektif bilinçten, topluca hareketlerden yani birlikte olunmaktan söz etmek zordur. Fertlerin hoşgörü kültürü ile eğitilmesi, Mevlana ahlakı ve öğretisi ile eğitilmesi özellikle çocukların genlerine aşırı olmamak şartı ile yerleştirmek gerekir. Çünkü, aşırı hoşgörülü olmak sölpüklük, gevşeklik ve basiretsizlik, tembellik, vurdumduymazlığa yol açmamalıdır. Namus, şeref, izzet, cesaret, mertlik duygularını dumura uğratmamalı, milli ve manevi şuuru küllememelidir. Yani sınırı aşmamak, tüm farklılıkları bir gül bahçesindeki bütün çeşitleri ile güller sümbüller, lale ve reyhanlar gibi görmektir. (SÜRECEK)