Güzel bir örnek:

Hecran (Suudi Arabistan’da bir belde)’dan gelen 60 kişilik Hıristiyan heyeti, R.SAV.i Medine’ye ziyarete geliyorlar. O zamanın şartlarına göre bu kalabalık misafir grubunu rahat ettirecek ne bir otel, ne de bir han mevcut değil. R.SAV. onları bizzat kendi odasının içinde bulunan Mescidi Nebevi’de misafir ediyor, ağırlıyor ve camide Hıristiyanların kendi dinlerinin gereği olan ibadetlerini etmelerine müsaade (izin) veriyor. Onlar da cami içinde doğuya yönelerek ayin yapıyorlar.

R.SAV.e bu konuda itirazda bulunan sahabiler oluyor. Hz. Muhammed SAV. “Bu bir insan hakkıdır, vicdan işidir, kısıtlanamaz. İslam’da inanç için hür irade tasdik ve ikrar esastır. İsteyen ibadetini istediği yerde yapar” buyuruyor. Bundan 1400 küsur sene öncesinin şartları gözönüne getirilerek düşünülürse böyle bir hoşgörü örneğini günümüz insanlarında bile görmek zordur.

İslam’ın bu hoşgörüsü, R.SAV.in bu asil davranışı inanç hürriyetinin ayırımsız olarak yüce dinimizde nasıl bir hoşgörüye sahip olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

Ayrıca; İslam’ın engin hoşgörü anlayışı; ‘memleketler kılıçla fethedilir, adaletle elde tutulur anlayışını ‘memleketler sevgi ile fethedilir, adaletle yönetilir ve hoşgörü ile devam ettirilir’, anlayışına dönüştürmüştür.

Hz. Muhammed SAV.in bu hoşgörü temeline oturtulan sevgi ve saygılı davranışı başlangıçta ufak bir şehir devleti olan İslam devletini on sene gibi kısa bir zamanda günde 275 km genişleterek 2 milyon km2’lik bir imparatorluk haline getirmiştir. İşte bu İslam’ın şefkat, merhamet ve hoşgörüsü ile olmuştur. Bunun dahası da var. On sene Hic.610-622 peygamberlik Mekke dönemi, esas 622-632 on sene gibi kısa bir zamanda böylesine devasa bir imparatorluk, sevgi, saygı, adalet, hak üzerine yapılan anlayışla kurulmuştur. Bu kadar toprağın elde edilmesinde düşman saflarında ölenlerin sayısı 250’dir. Başka bir eserde 400-500 kişi olarak okudum. Müslümanların verdikleri şehit 60-70 kişidir. Yine okuduğum bir kaynakta Hz. Ali, “İrili ufaklı 84 tane harbe katıldım, keyfi olarak bir kişi öldürmedim, hasmım bana hamle yapmadan ben ona hücum etmedim. Beni öldürmek isteyen bir düşman komutanını yere yatırdım. O anda yüzüme tükürdü. Onu öldürmekten vazgeçtim. Çünkü o anda onu öldürseydim yüzüme tükürdüğünden nefsim için öldürecek ve katil olacaktım. Benim bu davranışımdan etkilenen hasmım ‘ben de müslüman oluyorum’ deyip iman etmiştir” diye kayıtlarda mevcuttur. İşte İslam budur. Hoşgörü=İslam’la doğru orantılıdır.

İşte hoşgörü anlayışı budur. İslam’ı terörizmle eşleştirenlerin ne kadar insafsız ve vicdansız oldukları ortadadır ve ne kadar acıdır değil mi? Dünyanın huzuru İslam’da, İslam’ın huzuru hoşgörü ve anlayışlı olmaktadır.

Yusuf A.S.e, kardeşlerinin yaptığı zulümler ayetlerle sayılmıştır. Bu zulümlere sabreden Hz. Yusuf, Mısır’a sultan olmuş, sonunda kendisini kuyuya atan, sonra köle diye satan yıllarca gözleri ama olacak derecede ağlayan babalar bırakan kardeşlerini affetmiş ve onları bağışlamıştır. Yani hoşgörmüştür. Bunlar en dramatik şekilde Kur’an’da Yusuf suresinde anlatılmıştır. Mutlaka okumalısınız.

Hoşgörülü olduğumuz için gördüğümüz zarar, hoşgörüsüzlük, anlayışsızlıktan gördüğümüz zararın zekatı bile olmaz. Hoşgörülü olduğumuz için bir zarara uğramışsak, katı ve anlayışsızlığımız neden ile başımıza gelen bela onun bin katıdır. Bin zararı önleyen bir davranış bir kâr için heba edilebilir mi? Bu milletin Anadolu’sunda duayen, hoşgörü önderleri vardır. Mevlana, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli, Yunus Emre, halk ozanları, kanaat önderlerinin şiarı hep hoşgörüdür.

(SÜRECEK)