Birden fazla eşi olanların eşleri birbirine kuma der. En büyük kıskançlık da böyle eşler arasında olur.

Hz. Ayşe annemiz kadınlık gururu ve kıskançlık nedeni ile olmalı ki, R.SAV.in göğsüne doğru yemek çanağını atıyor ve çanak R.SAV.in mübarek göğsünde parçalanıyor. R.SAV. hiç öfke ve gadaba kapılmadan yere saçılan toprak çanak parçalarını topluyor, dökülen yemeğin kalıntılarını temizliyor ve Hz. Ayşe annemize hitaben; “Ya Ayşe, siz bunu kadınlık gururu, diğer eşim Hz. Hafsa’ya olan kıskançlığınız nedeni ile yaptınız olabilir. Kadınlarda bu özellik vardır. Eşine olan aşırı sevgisinden olmalı” buyurunca, bu sükunete, bu asalete ve güzelliğe hayran kalan Hz. Ayşe, R.SAV.den özür diliyor. Hiçbir şey olmamış gibi olayı atlatıyorlar.

Bu olayı Mevlana hazretleri 20 ciltlik ve 25 bin beyitlik engin eseri olan Mesnevi’sinde hoşgörü bölümünde anlatıyor ve R.SAV.in engin hoşgörüsünü bizlere iletiyor.

Şimdi düşünelim; bugünümüzde herhangi birimizin eşi bu hareketi eşlerine yapsalar, en azından kavga çıkar. İşte R.SAV.in yüceliğini, hoşgörüsünü, üstün, erişilmez insanlığını belgeleyen bir aile içi olay. Kadın cinayetlerinin sudan bahaneler üreterek, kavga dövüş yapıp mahkeme kapılarında sürünenlerin durumunu düşünürsek, R.SAV.in sergilediği bu hoşgörüye bizlerin ne kadar muhtaç olduğumuz ortaya çıkıyor.

Geçenlerde; hanımına sinirlenen bir kişi hanımının saçını çekiyor. Yargıtay bu olayı boşanma sebebi sayıyor. Kadın da erkeğinin saçını acıtma amacı ile çekse yine boşanma sebebi oluyor. Ayıkla pirincin taşını. Elbette ki hışımla saç çekmek onaylanamaz, ancak hoşgörülü davranılsa analar ve babaları sağ iken, onların ayrılmaları nedeni ile yetim ve öksüz kalan yavrular ömür boyu bu ızdırabı çekerler mi?

Aza ‘nereye gidiyorsun’ demişler de, ‘çoğa gidiyorum’ demiş. Kıvılcıma sormuşlar ‘senin cürmün ne ki gücün nedir?’ O da ‘beni ormana atın o zaman benim gücümü görürsünüz’ demiş. Öfke ile kalkan zararla oturur. Olaya hoşgörülü yaklaşanlar ise daima beladan kurtulurlar. Yani aile içi hoşgörü, o ailenin temel taşıdır.

Hz. Haticeler, Hz. Fatımalar, Hz. Ebubekirler, Ömerler, Osman ve Hz. Alilerin evlatları da ana ve babaları gibi yetişiyorlar.

Niye böyle oluyor. Çünkü onlar Kur’an’a ve R.SAV.in öğütlerine harfiyyen uyarak yaşıyorlar.

Toplumun temeli aile, ailenin temeli de iyi yetişmiş, kültürlü, bilgili, edep ve ahlaklı eşler ve çocuklardır. Ayvada nar, kavakta kabak bitmez. Asalet, terbiye ile oluşur.

Aile içi hoşgörü sadece eşler arasında değil, çocuklar, ana-babalara olan saygı, sevgi ve merhametle oluşur.

Aile içinde ana-babalarına, çocuklarına sevgi göstermeyen ve onlara hoşgörülü davranmayanlardan başkalarına hoşgörülü olmaları beklenemez. Onun için hoşgörü önce aileden başlar. Okulda devam eder. Sonra topluma, iş hayatına ve insanın bütün ömrüne yayılır.

Çocukluk döneminde aile yaşamında ebeveyninden sevgi, ilgi, alaka ve hoşgörü görmeden yetişen çocuklar; hayatta büyüdüklerinde onlar da başkalarına hatta çocuklarına bile aynı davranışları sergiliyorlar. Sosyologlar, psikologlar bu tip ailelerde hoşgörülü ortamlardan uzak yetişen çocukların büyüdüklerinde kendilerine uygulanan olumsuzlukları başkalarına yansıtma eğilimli olduklarını bilimsel olarak bildiriyorlar. Elbette ki bu bir genellemedir. Mutlaka istisnalar vardır. En azından kişilerin yaşam ortamları onların gelecekteki yaşamlarını etkilediği bir gerçektir.

Eskiden medreselerde sopa ile eğitilen öğrencilerin kendilerinin de öğrencilerini şiddet kullanarak eğittikleri de bir hakikattir. Modern eğitim sistemlerinde bu gibi durumların yeri yoktur.

Hz. Enes R.A., “R.SAV.e 10-11 sene hizmet ettim. R.SAV. hem anam hem babam hem de hocamdı. Bir gün bana elini kaldırdığını, gözünün üstünde kaşın var dediğini görmedim” demiştir.

Bir insan 10 sene bir arada durur da hiç mi hata yapmaz. Demek ki buradaki fazilet önce R.SAV.de, sonra Hz. Enes’tedir.

(SÜRECEK)