Aile içi hoşgörü, toplum içindeki hoşgörü ile ölçülemeyecek derecede farklı ve zorunludur. Dışarıdaki insanlarla yerine göre beşeri sosyal ilişki içinde olmasak ta olabilir. Ama aile böyle değildir. Bugünün sosyal yapısı içinde ailenin önemi tartışmasız bir zorunluluktur. Ailesi içinde huzuru olmayan insanların toplumsal alanda mutlu ve huzurlu olmaları mümkün değildir. Bugün içimizi sızlatan, yüreğimizi yakan toplumsal bir felaket halini alan taciz, tecavüz, özellikle de kadın cinayetlerinin temelinde yatan ana sebep karşılıklı anlayışsızlık, hoşgörüsüzlük, bağışlama ve saygı noksanlığı ve bencilliktir.

Allah herkesi korusun, durup dururken kim bu acılara sebep olabilir, amma her şeyin bir hududu ve tahammül gücü var. Neticede insanlar cinnet getiriyor, ne yaptıklarını bilmeyecek derecede şuursuzca bu fenalıkları işliyorlar. Neticede sorun çözülüyor mu, hayır. Zavallı çocuklar öksüz ve yetim, eşlerden birisi mezara, birisi pazara (hapise) giriyor. Telafisi mümkün olmayan, acısı bu dünyada da ahirette de devam eden sonsuz bir sıkıntı ve derde duçar olunuyor. Halbuki bu dünyada dermansız dert, çözümsüz problem, sorun yoktur. Sebebi ne olursa olsun yasa bu dense, dişini tırnağına taksa, tahammül etse, metanet gösterseler bu acıların hiç birisi yaşanmaz.

Maddi açıdan bir örnek vermemiz gerekirse, deprem olayı; fiziki bir doğa olayıdır. Elbette ki, herşey Allah’ın emri ve izni ile olmaktadır. Amma tedbir, önlem almak şarttır. Neden Japonya’da 650 metre yüksekliğindeki kule 8-9 hata 10 ölçeğindeki bir depreme dayanabiliyor da, Türkiye’de 5.8’lik veya 6-6.5’lik deprem yüzlerce ölüm getiriyor. Bunu düşünmek lazım. Bu işler gerek maddi ve gerekse manevi açıdan olsun neticeleri hiç değişmez. Dünyanın neresinde İslam ülkeleri ve Türkiye’deki gibi kadın cinayetleri var. Bazı ahmak ve ters mantıklı insanlar bu adi işi müslümanlıkla özdeşleştirebilenler oluyor. Halbuki, yüce İslam dini, “Bir kişiyi haksız yere öldüren, bütün insanları öldürmüş gibidir. Bir insanı ölümden kurtaran bütün insanları ölümden kurtarmış gibidir” (Maide suresi, ayet 32) diyen bir din, nasıl olur da cinayete razı olabilir.

Bu ilim, bilgi edinmede de yüce İslam dini son derece titizdir. (İlim Çin’de bile olsa arayın) İlk ayet “oku”dur ve cahillikten ve cahillerden yüz çevir. Bilgi sahibi olmak kadın ve erkek her müslümana farzdır. Daha niceleri... Alimlerin mürekkebi şehitlerin kanı gibidir. Sizin en yüceniz bilginlerinizdir. Saymakla bitmeyen bu emirler karşısında müslümanları din geri bıraktı demek son derece vicdansızlıktır ve kötü niyetliliktir.

Şimdi bunları niye yazıyoruz... Her konuda olduğu gibi aile içi ve aile dışı sorunların çözümünde de en önemli etken hoşgörülü ve toleranslı davranmaktır. Yoksa bu acıları hep çekeriz. Arı gibi hem sokarız hem de ölürüz. Ne demişler; “arı sokar kendi ölür.” Ailede anne ve baba çocuklarına hoşgörü kültürünü yaşamak suretiyle aşılarsa bu ailenin çocukları asla bu adi cinayetleri işlemez ve bu pis işlere asla bulaşmazlar. Ailede ilgisiz, bilgisiz, gaddar, acımasız, merhametsiz bir yuvada yetişen yavrulardan toplumda hoşgörülü olmaları beklenemez. Bunlar hep İslam’ın, Kur’an’ın ve sevgili peygamberimizin emir, nehiy ve öğütleridir.

Bakınız çarpıcı bir örnek;

Hz. Hafsa (Hz. Ömer’in kızı) ve Hz. Ayşe (Hz. Ebubekir’in kızı) ikisi de R.SAV.in eşleri, bizim de ulu Allah’ın emri ile mutlak annelerimizdir. Bir gün Hz. Hafsa R.SAV.e “Ey Allah’ın resulü. Siz yahni, sulu et yemeğini seversiniz. Kardeşim Ayşe ile bunu yiyiniz” diye bir toprak çanak içinde bir miktar et veya et suyu veriyor. R.SAV. hanımı Hz. Hafsa’ya teşekkür edip yemeği alıp odasına giriyor. Hz. Ayşe annemiz de odada Hz. Hafsa da, Hz. Ayşe de ikisi de resulallahın eşleri ve bizim de annelerimiz, Allah’ın yüce resulü, Ya Ayşe, bu et yemeğini kardeşin Hafsa verdi. Al beraber yiyelim, diyor.

(SÜRECEK)