Evet, nefret nefreti çeker. Şefkat şefkati, hoşgörü de sevgiyi ve saygıyı çeker.

Burada meslek hayatımda yaşadığım eşsiz bir hoşgörü örneği sunayım;

Bundan 40-45 sene kadar önce, 1970-75’lerde olmalı, yazın okulların tatil olması nedeniyle camilerde yaz Kur’an kursları açılıyordu. Halen de mevcuttur. O zaman çocuklarda mini şort, şu anki moda, camide çocuklar için özel kıyafet şekli yok. Nihayet çocuktur. Camiye erkek çocuklar kısa pantolonlarla gelmelerinde bir beis, sakınca yoktur. Akil, baliğ bile değiller. Çocuklara namaz kılma eğitimi veriyoruz ve bizzat da camide cemaatle namaz kılmalarını, cemaate alışmalarına özendiriyoruz. Yaz günü bir öğle vaktinde tam namaza farza duracağımız zaman ufak çocukları da yerleştirdik. Bu ara cemaatimizden sevdiğim bir abi, çocukların kısa pantolonla namaz kılacaklarını görünce camiden (Karakeçili Camisi) dışarı çıkıyor. Caminin avlusundaki akasya ağaçlarının dikenli dallarından bir çubuk kırıp camiye geliyor ve çocuklara o çubuğu vurmakla korkutuyor ve caminin dışına çıkarıyor. Ben de mihrapta Allahu ekber deyip faza durduk. Fakat aklım çocuklarda... Derken farzı kıldık, bu arada da cemaatimiz için duayen, alim, hafız, Çorum’un esnafı ve eşrafından olan Bilalzade Hakkı Bey (Hakkı Bilal efendi) de var. Hakkı abi küçük çocukların çubukla camiden çıkarıldıklarına öfkeleniyor. Çocukları dışarı çıkaran abiye çıkışıyor. Yanlış yaptığını münasip lisanla söylüyor. Fakat iş olumsuz bir hal alıyor. Farzdan sonra öğlenin son sünnetini kılmadan çocuklara sahip olamadı düşüncesi ile bana kızarak dışarı çıktı. Çocukları dışarı çıkaran abi de onun peşinden hışımla dışarı çıktı. Hakkı abiye hitaben, Hakkı bey, bana kızıp söyleniyorsun (af buyurun) camide şallak şapırdak namaz kılınır mı, dedi. Hakkı abi de, onlar çocuktur, namaza gelsinler, alışsınlar, nasıl kılarlarsa kılsınlar, bir zararı yoktur, dedi. O zaman diğeri, “Sizden (beni kastederek), sizden hoca olmaz. Sakal yok, bıyık yok, başınızda şapka” diye bağırdı. Ben de cübbe sarıkla olayı önlemek için dışarı çıktım. Eyvah dedim, bir aksilik olmasaydı diye yanlarına vardım. Özür diledim. Suç bende, çocuklara sahip olmalıydım, ancak mihraptayım ve farza durduk, bağışlayın, dedim.

Hakkı abi, kendisine sözlü hakaret eden kişiye, “Efendim, siz bana sakal yok, bıyık yok, başında gavur icadı şapka var diye hakaret ettiniz”… Gayet olgun ve alçakgönüllü bir tavırla “Ben hoca olmayı bırak 70 senedir adam bile olamadım. Beni sana terbiye ettiren ulu Allahıma şükrolsun” dedi. Bana döndü;

“Bu caminin sorumlusu sensin. Hocalık sadece namaz kıldırmak değildir. Cemaati eğitmektir. Sen bilmiyor musun; Bakara Suresi 114. ayet; ‘(Kim olursa olsun) Allah’ın evinden insanları kovan, men eden kimseden daha zalim kim vardır’ diyor. Bunu senin bilmen gerekmez mi. İmam olmuşsun, bunun üstünde dünyada bir şeref yoktur. Ama okuduğum ayetin manasını bilmen gerekmez mi? Hay evladım...” dedi.

İşte olgunluk, işte beyefendilik, işte hoşgörü budur... Tahrike, nefrete takılmadan gayet olgun bir hoşgörü tavrı ile hepimizi mağlup etti ve özellikle beni mestetti. İşte olgun, kamil insanlık budur. Evinde, ocağında, işyerinde, sokakta, toplumda, her yerde ve her zaman hoşgörü istiyorsan, nefret dilinden zinhar uzak, insanları küçük gören, tahkir edici söz ve davranışlardan kaçınılmalıdır.

Evde, aile içinde hoşgörülü olamayanlar, toplumda da tolerans gösteremezler. Aile yuvası kişinin en sıcak yeri, sığınağıdır. Onun için ailede huzur, dışarıya nazaran çok daha önemlidir. Aile içi sevgi, saygı ve muhabbet son derece önemli, aile bireyleri, akraba ve dostları için olmazsa olmaz derecede bir zarurettir.

Çünkü aile fertleri ve akrabalar birbirlerine kan bağı, can bağı, akrabalık bağı gibi çok güçlü rabıtalarla birbirlerine bağlıdırlar. İşte bunların huzuru ailede başta ana-baba, eşler ve kardeşler, sonra emmi-dayı, teyze, hala, yeğenler, alameratibihim denizin kıyıya doğru gelen dalgaları gibi bir öncelikli sırası olan yapılardır. İşte burada temel taş hoşgörülü olmaktır.

(SÜRECEK)