Gündemin farklılığından olsa gerek, geçen hafta İstanbul için önemli bir gün olan 1 Temmuz gününü atladık. 1 Temmuz gününü İstanbul için önemli kılan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 9'uncu Ordu Müfettişi olarak ayrıldığı İstanbul'dan sekiz yıl sonra genç Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Reisi Cumhur sıfatı ile Cumhuriyet tarihinin ilk ziyaretini gerçekleştirmiş olması idi.

Gazi Mustafa Kemal Paşa, zaferden sonraki ilk ziyaretini Bursa’ya, ardından da hemen 1923 yılının başında Batı Anadolu’ya yapmış, aynı yılın yaz ayında da İzmir’e bir ziyaret gerçekleştirmişti.

Bu tarihlerde kendisine bir İstanbul ziyareti için davet yapılmış olmasına rağmen ziyaret gerçekleşmemiştir. Bu tarih aynı zamanda Lozan Barış Antlaşması çerçevesinde imzalanan tahliye protokolü gereğince İstanbul’un da işgal kuvvetlerinden kurtulduğu bir tarihtir. Zira 1923 yılının Ekim ayında Türk ordusu İstanbul’a girecektir. Bu vesile ile Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Livalar Heyeti Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya bir davet göndermiş ancak Paşa, daha sonraki bir zaman için İstanbul’a geleceğini söyleyerek daveti geri çevirmiştir.

Ziyaretin önemini anlatabilmek ve anlayabilmek için Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a ayak basmadan önceki süreci birkaç kez yayınladığım, Bal Mahmut ismi ile ünlü Mahmut Baler'in, "Baldan Damlalar" isimli kitabından aldığım Mareşal Fevzi Çakmak ile ilgili harika anekdotun bu amaca hizmet edeceğini düşünerek tekrar paylaşıyorum.

Söz Bal Mahmut'ta:

"Köşkte benim de bulunduğum bir gece yemeğinde Atatürk'e soruldu. 'Paşam Sayın Mareşal'e neden bu kadar büyük sevgi, büyük hürmet ve yakınlık gösterirsiniz? Askerlik bilgisi bakımından mı, yoksa bizim bilmediğimiz daha başka sebepler bakımından mı?'

Atatürk; geçirdiği eski müşkül günlerin hatıralarını, yüzünde beliren düşünceli bir ifadeden sonra heyecanla konuşmaya başladı.

Maruz kaldığımız ağır mağlubiyet ve işgal felaketinde, bu mağlubiyeti hissiz bir alakasızlıkla kabul etmeyi bir türlü hazmedemedim ve içimden taşan bir isyan ve vatanseverlik duygusuyla mücadeleye karar vererek devrin Sadrazamı Ferit Paşa'dan bir mülakat istedim. Ferit Paşa beni kabul etti. Kendisine: 'Paşam ben bu mağlubiyeti aciz kuzu gibi kabul edemiyorum ve bu devletin de böyle göçüp tarihten silinmesini bir türlü hazmedemiyorum. Mücadeleye girip memleketimizi kurtarmamız için çalışmamız lazımdır' diye kanaat ve fikirlerimi anlattım. Ferit Paşa yarım gülerek:

'İlahi Paşam, biz her bakımdan mağlup olmuş bir devletiz. İngiliz donanmasının memleketimize uzanan topları neredeyse köprüyü yalıyor. Neyle, neyimizle ve nasıl mücadele edeceğiz anlayamıyorum' dedikten sonra 'Ben sizin bu karar ve fikirlerinizi Padişahımız efendimize arz ederim. Ondan alacağım cevabı da size bildiririm' diye ilave etti.

Ben bir münakaşaya girmeden 'Pekala' deyip Ferit Paşa'dan ayrıldım. Sonra benim fikirlerimi Padişah Vahdettin'e arz etmiş, Padişah da Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa ile görüşmemi istemiş. O zaman Genelkurmay Başkanlığı Beyazıt Meydan Kapısının sol tarafında ve Merkez Kumandanlığı da sağ tarafında iki küçük kasr (saray yavrusu) halinde bulunan binalarda idi.

Ben Ferit Paşa'dan bu malumatı alınca doğruca Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa'ya giderek Padişahın arzuları üzerine kendileriyle görüşmek istediğimi bildirdim. 'Buyurun' deyip beni kabul etti.

Ben Ferit Paşa'ya söylediklerimi aynı şekilde Cevat Paşa'ya anlatırken ikinci Reis olan Fevzi Paşa da (Çakmak) içeriye girip yanımıza oturdu ve beni selamladıktan sonra bizi dinlemeye başladı.

Ben Ferit Paşa'ya söylediklerimi tekrarladım. O da aynen Ferit Paşa'nın bana verdiği cevap gibi verdi. 'Biz tam manasıyla mağlup bir devletiz, nemizle ve nasıl bir mücadeleyle memleketimizi kurtaracağız? Her şey ve her tarafımız işgal altında' deyince Cevat Paşa'nın oturduğu makam odasının pencereleri fevkalade büyük ve genişti ben 'Paşam şu büyük pencere camının ölçüsünde bir beyaz kâğıtla, yine o ölçüde bir Türkiye haritası getirmelerini emreder misiniz?' dedim. Beyaz kâğıtla Türkiye haritasını getirdiler. Haritayı pencerenin camına tutarak üstüne de beyaz kâğıdı kenarlarından yapıştırttım. Dışarıdan gelen güneş ışığıyla kâğıdın üzerine haritadaki Türkiye hudutlarının tamamını çizdim ve İstanbul'un bulunduğu yere de bir nokta koydum. Sonra Cevat Paşa'ya dönerek:

'Paşam işte sizin işgal altında dediğiniz vatan sahamız yalnız bu noktadan ibarettir. Üst tarafı kâğıtta gördüğünüz gibi geniş saha tamamen boş, serbest ve bakirdir. Biz bu geniş satıhta bu noktayı kurtaracağız' diye İstanbul'u gösterdim, Fevzi Paşa olduğu yerden gözyaşlarını silerek fırladı ve benim boynuma sarılarak 'Aziz Paşam bütün varlığımla ve tam olan imanımla sizinle beraberim. Bu kutsi düşüncelerinizi tatbike vakit kaybetmeden derhal başlayınız. Allah bizimle beraberdir.' dedi.

O anda orada en katı kalpleri bile doldurabilecek bir hava esti ki Cevat Paşa'da 'Allah muvaffak etsin' demekten başka bir şey söyleyemedi. İşte ben Fevzi Paşa'dan aldığım azm-i iman cesaretimi milli mücadelenin sonuna kadar bir zaaf ve tereddüde yer vermeden yaşattım ve müşterek mesaimizle de Allah'a şükür büyük zafer tahakkuk etti. İşte Fevzi Paşa, ölçüsüz ve eşsiz bir kahraman ve büyük bir iradeye sahip vatanseverdir. Kendilerine gösterdiğim sevgi ve hürmet de bedava değildir" dedi.

* * *

Mahmut Baler kitabında Kurtuluş Savaşı öncesi yaşananları ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün içerisinde bulunduğu ruh halini bizlere bu şekilde naklediyor.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise, Reisi Cumhur sıfatı ile İstanbul'a gerçekleştirdiği ilk ziyareti esnasında halka yaptığı konuşmasında 1919’da İstanbul’dan ayrılırken içinde bulunduğu ruh halini ve memleketin durumunu şu şekilde izah ediyor: “…Bu şehir meş’um hadiselerle mustarip bulunduğu zamanlar bütün vatandaşların kalplerinde kanayan yaralar açılmıştı. Kalbi yaralı olanlardan biri de bendim. ….Sekiz sene evvel mustarip ağlayan İstanbul’dan kalbim sızlayarak çıktım. Teşvi’ edenim yoktu. Sekiz sene sonra kalbim müsterih olarak, gülen ve daha güzelleşen İstanbul’a geldim. Bütün İstanbulluların ruhuma heyecan veren sıcak muhabbetkâr ağusu ile karşılandım.”diyor.

Sekiz yıl sonra gerçekleşen ziyaret öncesi ve sonrası ile değerlendirildiğinde bir nokta fazlası ile dikkat çekiyor. O da: Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki yeni kadronun kararlılığı ve başarısı. Gazi’nin İstanbul ziyareti de bu durumun en önemli göstergelerinden biridir. Zira ziyaret sıradan bir gezi değildir, Anadolu’nun galibiyetinin simgesidir.

En güzel günler sizlerin olsun.