Sokak aralarında fotograf çekimi için dolaşıyordum. Sabahın erken saatlerinde tavukları besleyen bir genç dikkati çekti. Yaklaştığımda büyük bir özenle horoz beslediğini anladım. Selamlaştık. Horoz dövüşleri için hazırlandığını söyledi. Fotograf çekmenin sorun yaratacağını bildiğim için oradan uzaklaştım.
Önceki yıllara göre Çarşamba Pazarı çok küçülmüş. İlgimi çekenleri fotografladım. Kafeslerin içinde civcivler, tavuklar, diğer kümes hayvanları müşteri bekliyordu. Vatandaşlar, satın aldıkları ürünleri uzun süre besleyip ek harcama yapmak istemiyordu. Yerlerde kan izleri vardı.
Dövüşler için mi yetiştirilmiş o kadarını bilmiyorum ama ayakları bağlı iki horoz kavgaya tutuştular. Fırsatı kaçırmak istemedim. Aslına bakarsan ışık, fotograf çekimi için çok fazlaydı. Fazla yaklaşmadan bir iki fotograf çekebildim. Kısa sürede birileri horozları birbirinden uzaklaştırdı.
Deve güreşleri, kömüş, manda, boğa, horoz dövüşleri… Boksörlerin kavgalarını yeterli görmeyenler, aklını kullanıp başka yollar bulmuş. Onlar kavga ederken çektikleri acılar, akan kanlar; uygar insanların eğlence kaynağı olmuş.
Bize göre daha geride olan Orta Çağda yaşayan vahşi insanlar, köle olarak alınıp satılan insanları vahşi aslanların önüne atarlarmış. Köleler birbirleriyle kavga ederken izleyiciler zevkten dört köşe olurmuş. Yenilen orada öldürülür. Yaralı bir insanın beslenmesi insanlığa sığmaz.
Ayıplanacak bir şey değil. Elbette insanlar gülüp eğlenecek!
Köprülerin altından çok sular aktı. İnsanoğlu daha uygarlaştı. Artık saatlerce bir aslanın köleyi öldürmesini beklemiyor. Masa başında alınan kararlarla şehirler teknolojinin yardımıyla yok ediliyor. Görünüşü farklı olsa da bedenleri, beyinleri beslenen şehirli horozlar(?) sokakları kan gölüne çeviriyor.
Emir verenlerin kazançları, öldürülen insanların sayılarıyla doğru orantılı olarak belirleniyor.