Hiciv, bir kimseyi, bir toplumu, bir düşünceyi ya da bir göreneği yermek için yazılmış yazı ya da söylenmiş söz, taşlama, hicviye, hiciv ve satir diye açıklanır.

Mizah, eğlendirmek, güldürmek ve birinin bir davranışına incitmeden takılmak amacını güden ince alaydır. Hiciv ve mizahın kökleri, kaynakları birdir.

Mizah da, yergi de (Hiciv) güçsüzün güçlüden öç alışıdır.

1-Refik Halit Karay: “Mizah süpürge sopası değildir, vurmak, dövmek, kaba kaba güldürmek için kullanılsın. Bu bir fırçadır, dimağımızın yorucu bilim ve hayat yolunda topladığı tuzları alır; nazik ve ince iştir.”

2-Alevi’ye sormuşlar: “Alevle ilişkin ne?” Yanıtlamış: “Ateş böceği kadar…” “Nasıl?” “Ateş böceği gündüz görülmez, geceleyin parlar, ben de aydınlıkta fark edilmem, irtica karanlığında parlarım.”

3-Pir Sultan Abdal ne güzel söylemiş.

Uyur iken uyardılar, / Diriye saydılar bizi,

Koyun olduk ses anladık, / Sürüye saydılar bizi…

4-Şair Baki’nin kölesi şarap almış eve dönerken tebdili kıyafet gezen Padişaha rastlar. Padişah sorar: O elindeki nedir? Padişahı tanıyan uyanık köle “Su” der. “Fakat rengi kırmızı!” “Aslında su idi, fakat saadetli hünkârımızın huzuruna çıkınca utancından kızardı.”

5-Aldı sazı Karacaoğlan…

Karşıki dağlarda karlı dağ olsa, / Çevre yanı mor sümbüllü bağ olsa,

Ağa olsa, paşa olsa, beğ olsa, / Yakasız gömleğe sarılır bir gün…

6-“Selam virdim rüşvet değildür deyü almadılar” diyen Fuzuli’ye (1642-1712) meşhur şair Nâbi şu dörtlüğüyle arka çıkmış.

Vermezdi kimse kimseye nân minnet olmasa, (Nan= Ekmek)

Bir maslahat görülmez idi rüşvet olmasa…

Yok bi-garaz muamele ehli zamanede,

Kimse ibadet etmez idi cennet olmasa…

7-Bektaşi karnı aç, cebi delik, perişan bir şekilde Kahire sokaklarında dolaşırken, pırıl pırıl askeri kıyafetlerle yürüyen birliği görünce yanındaki adama sormuş, “Kimin kulları bunlar? “ Adam da “Kavala’lı Mehmet Ali’nin kulları” diye cevap vermiş. Bektaşi ellerini havaya açmış, “Hey Allah’ım bir kendi kuluna bak, bir de Mehmet Ali’nin kullarına bak” demiş.

8-Bektaşi kırsalda bir zeytin ağacının altında zeytinleri ağzına alıp alıp tükürürken yoldan geçen bir ham sofu, “Zındık herif ağzına alıp alıp tükürdüğün o zeytinler Allah’ın yarattığı mübarek meyvelerdir. Neden tükürüyorsun?” deyince Bektaşi ellerini, havaya açıp, “Hey Allah’ım, bu zeytinleri yaratırken bir de ağzına alıp tadına baksaydın ya?” demiş.

9-Azmi Baba da (16.y.y.) mizahi bir dille Tanrı’ya şöyle seslenir.

Denizleri yarattın sen kapaksız, / Suları yürüttün elsiz ayaksız,

Yerleri temelsiz göğü dayakasız, / Durdurursun acep iskâncı mısın?

10-Osmanlı’yı Talat Paşa, Enver Paşa, Cemal Paşa 1. Dünya Savaşı’na sürüklemişlerdir. İngilizler tarafından Malta’ya sürülenler arasında bulunan Enver Paşa’nın babası Ahmet Paşa saf yaradılışlı biridir. Bir toplantıda “Allah günahımı affetsin. İçki kullandım, ama harama uçkur çözmedim” der. Mecliste bulunan Süleyman Nazif,” O uçkuru keşke helale de çözmeseydiniz de Enver doğmasaydı” demiş.

11-Neyzen Tevfik, İstanbul Aksaray’da kiraladığı bir evde oturmaktadır. Meyhaneden geç vakit ve oldukça sarhoş çıkan Neyzen ara sokaklarda evinin yolunu şaşırır; evini bir türlü bulamaz. Rastladığı gece bekçisine sorar: Bekçi baba Neyzen Tevfik buralarda bir yerde oturuyor. Sen onun evinin yerini biliyor musun? Bekçi şaşkınlık içerisindedir. Beyim, “Neyzen Tevfik sensin” der. Neyzen Tevfik de: “Ben sana Neyzen Tevfik miyim değil miyim” diye sormadım. “Onun evini sordum” der

12-Son sözü Osmanlı hicvinin babası Şair Eşref’e (1847-1911) bırakalım…

Her biri halince icra-yı mezalim etmede,

Görse bir memuru insan bir şaki zannediyor,

Eyleme beyhude ey biçare feryad-ü figan

Ah-ı mazlumu hükümet musiki zanneyliyor…

31 Temmuz 2019