Başucu kitabım “Türk Edebiyatında Hiciv ve Mizah’ın” yazarı Ömer Özcan 1924 Malatya Yeşilhisar doğumludur. İlkokul, ortaokul ve liseyi Malatya’da okuyan Ömer Özcan, yüksek öğrenimini Silahlı Kuvvetler adına Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde tamamladı. Bursa Işıklar Askeri Lisesi ve İstanbul Kuleli Askeri Lisesinde edebiyat öğretmenliği yaptı.

Hiciv ve mizah seviyorsanız, mutlaka bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.

Hiciv ve mizahın içinde gülme vardır, nükte vardır, iğneleme vardır, şaka vardır, alay vardır, hoşgörü vardır, bilgelik vardır. Önceleri Tanrı’ya, din adamlarına yapılan eleştiriler, daha sonraları devlet adamlarına ve zalimlere yöneltilmiştir.

Behlül Dana (?-805) Harun Reşit zamanında yaşamıştır. Halk arasında yaygın olan softaların uydurdukları söylemlerden yola çıkarak Tanrı ile şöyle dertleşiyor;

Adem’i balçıktan yoğurdun yaptın,/ Yapıp da neylersin bundan sana ne?

Halk ettin insanı saldın cihana, / Salıp da neylersin bundan sana ne ?

Kaygusuz Abdal (14-15 y.y) dinin kurallarına karşı çıkar ve Tanrı ile şöyle söyleşir;

Kıldan köprü yaratmışsın, / Gelsin kulum geçsin diye,

Hele biz şöyle duralım, / Yiğit isen geçe Tanrı..

Garip kulun yaratmışsın, / Derde mihnete katmışsın,

Anı âleme atmışsın, / Sen çıkmışsın uca Tanrı…

Azmi Baba (16 y.y) ise Tanrı’ya bir başka dille sitem eder,

Denizleri yarattın sen kapaksız, / Suları yürüttün elsiz ayaksız,

Yerleri temelsiz, göğü dayakasız, / Durdurursun acep iskâncı mısın ?

Kullanırsın kanatsızca rüzgarı / Kürekle mi yaptın sen bu dağları?

Ne yapıp da öldürürsün sağları!/ Can alıp verirsin, sen cancı mısın?

Serdari (19.y.y) Şarkışla’lıdır.Çolak Hacı diye bilinir. Hayatı yoksulluk içinde geçmiştir.

Zenginin sözüne beliğ diyorlar/ Fukara söylese deli diyorlar.

Zamane şeyhine Veli diyorlar, / Gittikçe çoğalır delimiz bizim.

Şair Eşref’de (1847-1911) Osmanlı’da devlet yönetimini şöyle hicvediyor.

Her biri halince icrayı mezalim etmede,

Görse bir memuru insan bir şaki zannediyor.

Eyleme beyhude ey biçare feryâd-ü figan,

Ah-ı mazlumu Hükümet musiki zannediyor…

Sevr anlaşmasını imzalayan Dr. Rıza Tevfik Bölükbaşı( 1869-1949)

Nar-ı cehennemi önüme serme, / Günahımı döküp kaygılar verme,

Kitapta yerini bana gösterme, / Ben pek o yazıyı seçemem hocam,

Filozof Rıza’yım dinsiz anlama, / Dini ben öğrettim kendi babama,

Her ipte oynadım cambazım amma, / Sırat köprüsünü geçemem hocam!

R.Tevfik Bölükbaşı’nın Sevr anlaşmasına imza atışını Yahya Kemal şöyle hicveder.

Kızmasın kimse Rıza Tevfik’e / Sevr’i imzalamaya gitti diye,

Çünkü idam olunan mahkûmun / Çektirirler ipini Çingeneye…

Halk ozanı Aşık Veysel de ( 1894-1973) Tanrı’ya şöyle seslenir.

Türlü türlü dillerin var, / Ne acaip hallerin var!

Ne karanlık yolların var, / Sırat köprün nerde senin?

Aziz Nesin (1915-1995) İstanbul’da doğdu. Kuleli Askeri lisesini ve Kara Harp Okulunu bitirdi. Askerlikten ayrıldıktan sonra gazeteciğe başladı.

Evrende nice sır varsa, / Hepsinden vermiştir haber,

Kuran’ı yorumlayıp da / Dincilerimiz böyle der.

Bilinmez ne hikmetse / Hep batılı icat eder,

Bir yandan atomu çözer, / Bir yandan uzaya gider,

Bizde nurlu kitap varken, / Niçin karanlıktır kader?

Acep islâm uyuklarken / Kuran mı okur kâfirler?

Enel Hak (Ben hakk’ım, Hakk’ın bir parçasıyım) dediği için asılarak öldürülen Hallac-ı Mansur (858-922) ile Halep’te 1404 yılında şeriata karşı geldi diye derisi yüzülerek öldürülen Seyyit Nesimi’nin acısı ruhumu kanatır, bağrımı yakar.

Ne zaman Nesimi aklıma gelse,

Yüzülmüş tenine deri olurum,

Hallaç gibi çıkıp “Enel Hak” dese,

Aklımı şaşırıp deli olurum… (Mehmet Özata)

27 Ocak 2021