Hitlerin Propaganda Bakanı Dr. Paul Joseph Goebbels’in “Gerçek tekrar edilen şeydir” ilkesi emperyalizmin psikolojik savaş taktiklerinin en önemlisidir. 

Atalarımızın, “Birisine kırk gün deli dersen deli olur” sözü de bu anlayışın ifadesidir. 

Türk milleti bir taraftan geçim sıkıntısının darboğazındadır, bir taraftan da banka kredileri ve kredi kartlarıyla makasa alınmıştır. Bu makasın üstüne işgalci medya tarafından verilen çakma gündem narkozu serpme ağ gibi indirildiğinde “toplumsal mühendisliğin” ne denli ustalıkla uygulandığını görürsünüz. 

Bütün bu duruma insan belleğinin unutma özürlü olduğunu da eklediğimizde fotoğraf ve arka plan netleşecektir. 

“Akil adamlar” denen grup Erdoğan’ın anlatımıyla “halka psikolojik operasyon yaparak” PKK ile üzerinde uzlaşılan “çözüme” Türk milletini ikna etmek için oluşturulmuştur. 

“Akil adamlar” medya, internet üzerinden ayrıca şehirleri gezerek Tük milletini “bölünmeye razı etmeye” memur edilmişlerdir. 

Geçmiş zaman olur ki…

Yıl 2004… AKP iktidarı Türkiye’ye yönelik iç ve dış psikolojik operasyonları engellemek, dış psikolojik operasyonlar yapmakla görevli Milli Güvenlik Kurulu’nun Hakla İlişkiler Bölümü’nü “Devlet kendi halkına psikolojik operasyon yapmaz” diyerek kapatmıştır. Yani toplumun kendini savunma noktaları, direnç mevzileri ortadan kaldırılmıştır. 

Daha sonra yaşananlar ise herkesin malumudur. Toplum, medya ve GDO’lu STK’lar aracılığıyla psikolojik operasyonlar yapılarak şekillendirilmiştir. 

Psikolojik operasyonların ustalık dönemi ise “Akil adamlar” adı verilen “ikna heyetidir”.

“İkna heyeti” neyi anlatacak Türk milletine? 

Ortaya sürülen “terörün bitmesi, anaların ağlamamasıdır. Bu sunumun sosu ise “barış”tır. 

Sanki Türk milleti “terör bitmesin, analar ağlasın” diyormuş gibi… Sanki toplum “barış”  karşıtıymış gibi…

Gerçeklik ise asıl barışa ikna edilmesi gerekenin PKK ile iç ve dış yandaşları olduğudur. 

“TBMM yasa çıkarmaz ise PKK Türkiye’yi terk etmez” diyen terör örgütünün kendisidir. 

Üstü örtülmeye çalışılan gerçeklik ise “barışın bedeli olarak PKK’ya verilecek tavizlere” Türk milletinin ikna edilmesidir. 

PKK’ya verilecek taviz Türkiye’nin federalleşmesi ve Güney Doğu Anadolu’da bir veya iki eyaletin terör örgütüne bırakılmasıdır. 

Eş-Başkan Erdoğan’ın “Güçlü ülkeler federasyondan korkmaz” sözü “Akil adamlar” denilen “ikna heyetinin” yol haritasının ana başlığıdır. Wilson Prensiplerinde ifade edilen “Büyük Kürdistan” ile  “Büyük Ermenistan”a giden yola taş döşenmesidir. 

Bazı kalemlerin “Türkiye’de federasyon etnik değil, coğrafi olur” nakaratını söylemeleri de “çözüm süreciyle” çözülmek istenilenin terör değil kanla, irfanla, devrimle kurulan Cumhuriyet olduğudur. Ulus devletin şehir devletlerine bölünmesine karşı oluşacak tepkiyi engellemektir. 

Aynı kalemlerin 2004’de Irak’ın ABD tarafından işgalinden sonra “Irak’taki federasyon etnik değil, coğrafi olacak” ifadesini kullanmalarının tesadüf olduğunu kimse düşünmesin. 

“Akil İnsanlar Heyeti” denen “iknacılar” hakkında Başbakanlık’tan yapılan açıklamada, “Meseleye dair birikimi bulunan ve toplumun çeşitli kesimlerinin itibarını kazanmış olan yazar, sanatçı, akademisyen ve STK temsilcilerinden müteşekkil akil insanlar heyetinin 9’ar kişilik gruplar halinde 7 bölgede faaliyet göstermesi planlanıyor” denilmiştir. Bölgelere göre oluşturulan her grubun birer başkanı, başkan vekili ve sekreteri olacaktır. 

Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı, Mondros Mütarekesi sonrası İstanbul Hükümeti’nin işgal güçlerine karşı Anadolu’da başlayan direnişi söndürmek, halkı ikna etmek amacıyla “Heyet-i Nasiha” adlı bir yapılanma kurulduğunu hatırlatmaktadır. 

Heyet-i Nasiha’nın Bursa, İzmir, Antalya, Konya ve Trabzon’a uğradıktan sonra ikiye ayrılarak bir kısmının Karadeniz yoluyla İstanbul’a dönmesi, diğer kısmının da Doğu Anadolu’daki illeri gezmesi planlanmıştır. Heyetin amaçlarından biri de Batı Anadolu’da Türkleri tasfiye etmek isteyen Rum çetelerine karşı kurulan Türk direniş gruplarını “Türk-Rum kardeşliğine” ikna etmektir. 

Burada “Kürt Türk kardeştir”, ifadesini hatırlayanlar çıkacaktır. Kanla, irfanla, devlerimle kurulan bir ulus devlette, Türkiye Cumhuriyeti, hangi etnik köken ve inançtan olurlarsa olsunlar yurttaşlık bağı ile birleştirilen insanları etnik temelde ayrıştırmak bölünmeye giden yolun kaldırım taşlarıdır. Hatırladık ve hatırlattık… Geçtik…

Heyet-i Nasiha”yı çok farklı kalemler yazdı. Biz de okurumuzun hoşgörüsüne sığınarak Arslan Bulut’un makalesinden özet olarak bilgiyi paylaştığımızı söyleyerek sürdürelim yazımızı… 

Terörist başı, ağır müebbet hükümlüsü Abdullah Öcalan’ın hayalini gerçekleştirerek “Âkil İnsanlar”ın gündeme konuşlanmasıyla tarihimizdeki “Heyet-i Nasiha” süreci de hatırlanmıştır. 

Sonunda elini sobada yakan çocuk, nasıl unuttuysa acıyı, unutmuş/unutturulmuş işte, ibret alması gereken tarihi, tarihini…

Burada bir başka gerçeklik de algılanmalıdır ki emperyalizmin “karar ve icra organları”nın tarihe olan ilgisi fevkalade derindir. Ezilen ulusların tarihlerini onlara unutturmaya çalışırken onun için tarih hep başucu kitabıdır.     

 “Akil insanlar heyetinin 9’ar kişilik gruplar halinde yedi bölgede faaliyet yapmasının planlanması” ile “Heyet-i Nasiha”nın benzerlik göstermesi hiç de şaşırtıcı değildir. Tezgâh aynı tezgâhtır, değişen sadece oyuncuların isimleridir. 

“Heyet-i Nasiha”nın Balıkesir, Bursa, Manisa, Uşak, Konya gibi illerde kısmen etkili olsa da Erzurum ve Sivas Kongreleri’nden sonra etkisini yitirmesi 21. yüzyılın Türkiye’sine ışık tutmaktadır. 

300 aydının imzaladığı bildiri bir milli tepkidir, reflekstir. Ama “Akil İnsanlar Heyeti” hamlesine karşı eylemsel yetersizlik içermektedir. Öyleyse yapılması gereken karşı hamle, sendikaları, dernekleri, odaları ve barolarıyla harekete geçirilerek kapıları çalmak ve üstü örtülen bölünme tertibini Türk milletine anlatmaktır. Medya üzerinden narkoz verilen ve psikolojik kuşatma altındaki toplumu uyandırmaktır. Salon toplantıları tuzağına düşmeden yüz yüze iletişimle çalışacak il, ilçe ve mahalle birimleri oluşturulmalıdır.    

Tarih ibret almayanlar için tekerrür etmeye devam etmektedir. 

Uzun sözün kısası, “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.”