Sevdiğimi, sevdiklerimi, kutsallarımı… dillendirmeyi severim.

Onların ardında durmayı, onlarla övünmeyi, onlarla gurur duymayı da severim.

Onların sevilmelerini, beğenilmelerini, takdir edilmelerini, kutsanmalarını da severim.

Örneğin yaşadığım yer, örneğin Alanya böyledir benim için…

Alanya için dillendirilen takdir dolu sözler, mutlu eder, keyiflendirir beni…

Örneğin mensubu olmaktan çok büyük gurur duyduğum Türk Ulusu için söylenen güzel sözler duygulandırır, heyecanlandırır beni…

İsterim ki herkes sevsin, herkes takdir etsin ülkemi ve de ulusumu…

İsterim ki herkes hayran olsun ülkemin değerlerine…

İsterim ki herkes gıptayla izlesin nazlı nazlı dalgalanan Bayrağımı…

İsterim ki herkesin tüyleri diken diken olsun İstiklal Marşım söylenirken…

İsterim ki, Müslüman’ı, Hıristiyan’ı, Musevi’si, Ateisti, inananı, inanmayanı… huşu içersinde dinlesin ezanımı… Yüreğinden bir şeyler kopsun, duygu sağanağına tutulsun, ağlamaklı olsun isterim…

* * *

Ben söylerim ama bir yabancının, örneğin, “denizleriniz çok kirli” demesi beni çok üzer…

Ben eleştiririm ama bir yabancının, yurdum insanını eleştirmesinden rahatsız olurum...

Ben kendi kutsallarımı sorgularım ama bir yabancının, benim kutsallarımı sorgulamasına kızar, sinirlenirim…

* * *

Geçenlerde Alanya’ya yerleşik bir yabancı, yarım yamalak Türkçesiyle, “Ezanınızı, çok kötü sesler okumaya başladı…” dedi, sinirlendim. Hoş olmayan şeyler söyledim adamcağıza, karısının yanında…

“Ülen… biz sizin memleketinizde; ‘Çanlarınız, çok rahatsız edici bir şekilde çalıyor…’ desek; kızar, anında saldırıya geçersiniz…” diye başlayıp, ver yansın ettim…

Adamcağız, yutkundu; “…Beni yanlış anladınız. Ben, güzel bir sesle okunan ezanı çok seviyor, dinlerken etkileniyordum…” dedi.

O böyle söyleyince, üzüldüm, bu defa kendime kızdım…

Kaldı ki, yakın bir zamanda, bir arkadaş ortamında, aynı şeyi ben de dillendirmiştim…

Gerçekten de, son günlerde ezanlarımız, usul, adap bilmeyen, eğitim görmemiş, çok kötü sesler tarafından okunur oldu. Hatta zaman zaman tam bir laubalilik örneği sergilenerek, çoluk çocuğa ezan okutuluyor.

Ezan, dinimizin önemli bir ritüelidir; herkes ezan okuyamaz, ayrıca da okumamalı…

* * *

Alanya, dünyaya açılmış bir pencere; bu coğrafyada, her bir şeyimize özen göstermek durumundayız.

Bu duruma, “bir vitrinde yaşıyoruz” da diyebiliriz.

Bizi izleyenlere, en albenili, en kıskanılası halimizle görünmek durumundayız…

Yani?

Yani örneğin, hiç kimseye; “Bizim ezanımızdan kime ne, nasıl istersek öyle okur, öyle okuturuz; elimizdeki malzeme bu…” deme hakkımız yok.

Ayrıca da bizler de hak etmiyoruz, böyle kötü seslerden ve desibeli ayarlanmamış bu tür mikrofonlardan, bu tür hoparlörlerden yapılan namaz çağrılarını…

Böyle namaz çağrısı yapılmasına da/yaptırılmasına da hiç kimsenin ama hiç kimsenin hakkı yok.

Müftülüğün de hakkı yok, Diyanetin de…

Dinimizin en albenili kutsallarından biri olan ezanımızı; usul bilen, makam bilen, güzel sesler aracılığıyla; desibelleri ayarlanmış en kaliteli mikrofonlar aracılığıyla duyurmak zorundayız.

Güzel bir sesle yapılan namaz çağrısından Müslüman kadar; Hıristiyanlar da, Museviler de etkilenmeli… Dini olanlar da, olmayanlar da etkilenmeli…

Eskiden ezan, ne güzel, merkezi sistemle, tek bir mikrofondan okunurdu.

Şimdi neden her camiden ayrı ayrı okutulma cihetine gidildi, anlayabilmiş değilim…

Kötü seslerle okunan ezanlar bir yana, bu uygulamada; ya ezan sesleri birbirine karışıyor ya da biri bitirip diğeri başlayınca, daha başka karmaşalar oluşuyor.

Merkezi sistemle aynı anda okunan ezan, daha işlevsel değil miydi?

Şimdi böyle daha mı güzel oldu?

* * *

Bakın bu konuda Milli Görüş hareketinin öncü isimlerinden, Milli Gazete Yazarı Mehmet Şevki Eygi’nin konuya ilişkin bir makalesi var, kesip, saklamışım.

Sayın Eygi diyor ki;

“…Evime yakın büyük caminin altı minaresinde hoparlörlerin günde beş kez avaz avaz, bangır bangır, kulak zarlarını patlatırcasına, pencere camlarını zangırdatarak, 125 (belki daha yüksek) desibel şiddetinde ezan okumasını protesto ediyorum. Benim bu protestomu, ‘Bu adam ezan düşmanı’ şeklinde yorumlayan izansızlara da hakkımı helal etmiyorum...”

İşte size bir din ulemasının, konuyu özetleyen yorumu…

Haksız mı Sayın Eygi?