Taksim Gazi Parkı’nda 31 Mayıs 2013 tarihinde başlayan protesto eylemleri illerden ilçelere,

semtlerden sokaklara yurt geneline yayılmıştır. Cumhuriyet tarihinin en uzun soluklu muhalif eylemi yaşanmaktadır. Beyaz camın karşısında evlilik-izdivaç-yemek programları ve pembemsi dizilerin tiryakisi edilen kadınlar, tencere tava çalarak eylemlere destek vermektedirler. Apolitik olarak yetiştirilen gençlik bu eylemlerin en etkin katılımcısıdır. Aslında Taksim bahanedir.

“Bu cini şişeden kim çıkardı?”  diye soranlar giderek artmıştır.

“Biz bunların olacağını üç ay öncesinden biliyorduk… İstihbaratımız vardı…” diyen Muhteşem’in gerginliği tırmanma şeridindedir. “Madem biliyordun, neden önlem almadın?” diye sormazlar mı?

Çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemlerinde Muhteşem’i hararetle alkışlayarak destekleyen ABD-AB saf değiştirmiştir. Hem de küresel medya ile birlikte…

Nice umutlarla gittiği ABD gezisinden hayal kırıklığı ile dönen Muhteşem, Gezi Parkı ile başlayan muhalif eylemleri açıklarken AB, dış basın, marjinallar diyerek “dünkü dostları"nı suçlarken dış uyarılar da dozunu arttırmaktadır.

ABD daha ilk günden başlayarak Gezi Parkı eylemleriyle ilgili 17 açıklama yapmıştır. Yani ortalama neredeyse her güne bir açıklama düşmektedir. Bu açıklamalara AB, BM ve AB ülkelerini de eklerseniz durumun ciddiyeti anlaşılacaktır." Suriye bizim iç işlerimizdir." diyen Erdoğan'ı kınayanlar şimdi bu açıklamaları, tokat örneği birilerinin suratında patlayan bu açıklamaları alkışlamaktadır.

Çırak, kalfa, usta aynı Muhteşem’dir de ne değişmiştir? Eğer dikkat ederseniz bu açıklamaların odağında AKP iktidarının değil de Muhteşem’in olduğunu görürsünüz. Ali Hoca'nın altındaki minder kaydırılırken, Hoca Ali'nin koltuğu bakıma alınmaktadır.

Son açıklamayı yapan ABD Dışişleri Sözcüsü Jen Psaki, ilk kez “rahatsızlık” ifadesini kullanmıştır. Eski ABD Ankara Büyükelçisi James Jeffrey ise Erdoğan’ın ‘iç işleri’ ve ‘düğmeye dışarıdan basıldı’  tavrına tepki göstererek “Elbette karışırız! İnsan hakları iç iş değildir!” demiştir.

“Elbette karışırız! İnsan hakları iç iş değildir!” sözünün altını kırmızı kalemle çiziniz. Bu ifadeye döneceğiz…

Ancak hayat ne Türkiye’de ne de dünyada “Gezi parkı” eylemlerinden ibaret değildir. “Gezi Parkı” eylemleri şişedeki mantarı çıkartan, bardağı taşıran son damladır ama ne ilginçtir ki Ankara’daki Atatürk Orman Çiftliği” nicedir yağmalanırken bu eylemlerin gündemine bir cümle olarak bile girememiştir. Niye acaba? Örneğin Ankara’daki destekçiler Atatürk Orman Çiftliği için neden tek söz söylememişlerdir? Hâlbuki AOÇ sadece Başbakanlık Sarayı yapılarak değil, ABD Büyükelçiliğine tahsis edilen bölümüyle de bir yeşil alan yağmasıdır. Diğer taraftan göz göre, göre Atatürk'ün mirasının yağmalanmasıdır.

Dedik ya hayat Gezi Parkı eylemlerinden ibaret değildir diye…

Bu arada gözümüze takılan birkaç gündem başlığını sayalım. Suriye, PKK’nın çekilmesi Petrol Yasası, Torba Yasa… Ve BOR MADENİ!..

Türkiye Gezi Parkı eylemleriyle yatıp kalkarken Suriye’de Esad dış destekli teröristleri alt ederek ciddi mesafeler almaktadır. Eğer Halep de Suriye Ordusu’nun denetimine girerse Esad savaşı kazanma yolunda önemli adımlar atmış olacaktır.

Bu durum, Gül, Erdoğan ve Davutoğlu’nun Suriye politikasının iflasının tescili demektir. Durum salt bu kadarla kalsa…

ABD ve Rusya’nın anlaşmasıyla Cenevre’de yapılacak toplantıda Suriye ve muhalefet bir araya gelirse AKP’nin manevra alanının varın siz düşünün…

Suriye’nin kuzeyindeki PYD yapılanması Irak’ın kuzeyiyle birleşerek konfederasyon planları da suya düşecektir.

Bu iki gelişme PKK’nın çekildi, çekiliyor laflarını havada bırakacaktır. PKK ile yapılan mutabakat ise... Varın siz düşünün gerisini…

PKK, “çekilme” hamlesini sonbahara kaydırarak kendine göre önlemini almıştır. Kandil’den yapılan açıklamalarda da bölgeyi tanıyan kadroların kalması, acemilerin eğitim için kamplara gitmesi mealindeki ifadeler daha Gezi Parkı eylemleri öncesi basına yansımıştır. Yalancının mumu yatsıya kadar bile yanmayacaktır.

Petrol Yasası

Türk milleti Gezi Parkı olayları ile uğraşırken Meclis’ten çıkan Petrol Yasası Osmanlı döneminin kapitülasyonlarına rahmet okutacak bir düzenlemedir. Lozan Barış Antlaşması’yla tarihe gömülen kapitülasyonlar hortlatılmıştır. Bir başka Muhteşem'in (Kanuni Sultan Süleyman), ne tuhaf tesadüftür ki, gene kibrinin esiri olarak Fransızlara, Venediklilere bahşettiği kapitülasyonların zombileri, yeraltından, toprağın üzerine çıkmıştır.

TBMM’den geçen yeni Türk Petrol Yasası daha önceki yasada bulunan “milli menfaat” vurgusunu kaldırmakta, “devlet hissesini” kuyularda sahalara göre azaltmaktadır. Böylece Türkiye’nin petrol sektörü yabancıların egemenliğine bırakılmaktadır.

Yeni yasadan “Devlet adına arama ve işletme ruhsatı alma hakkı TPAO’ya aittir” hükmü de çıkartılmıştır. Yani süresi dolan petrol üretim sahalarının devlet adına üretime devam etmesi için TPAO’ya verilmesini öngören yasa maddesi kaldırılarak, bu sahaların özel sektör şirketlerine verilmesinin, TPAO’nun özelleştirilmesinin yolu açılmıştır.

Kara sularında arama…

Yeni yasaya göre petrol hakkı sahibi yabancılar Türk kara sularında petrol arama ve üretim yapabileceklerdir. Doğal gaz üretimi yapan yerli ve yabancı şirketler ile yabancı şirketlerin Türkiye’deki şubelerine toptan satış lisansı verilecektir.

Vergi imtiyazı…

Petrol hakkı sahiplerinin safi kazançları üzerinden ödemekle yükümlü oldukları gelir vergisi kesintileri % 55’i geçemeyecektir. Dar mükellefiyet esasıyla vergilendirilen kurumlara petrol arama faaliyetleri için yapılan serbest meslek kazancı ödemelerinden Kurumlar Vergisi uyarınca %5 oranında tevkifat yapılacaktır. Petrol işlemleriyle birlikte farklı faaliyetlerde bulunan şirketlerin petrol işlemleri diğer faaliyetlerinden ayrı olarak muhasebeleştirilecek ve vergilenecektir.

Koy torbaya salla, çalkala / Ele, yabana sat pazarla…

Toplum, Gezi Parkı’nda gazlanarak gezelerken PTT’nin özelleştirilmesi ve satışı gündeme gelmiş, yasa çıkartılmıştır.

Varlık Barışı adlı yasayla yurt dışından gelecek paralara %2 vergi alınarak yurt içine sokulması sağlanmaktadır. Bu yasanın kimin için çıkartıldığının üzerinde düşünülmesi gerekmektedir.

Örneğin Almanya’dan beş bin avrodan fazla para getirmek yasaktır. Öyleyse nasıl getirilecektir bu paralar?  İşin ilginç yanı OECD ülkelerinden paranın serbest dolaşımı ile ilgili bir sözleşme Meclis’ten çekilmiş, bu yasa geçirilmiştir. Neden, niçin?

İşte bu noktada, bu yasa acaba “Kara para aklama amaçlı mıdır?” sorusu akla gelecektir.

Basına da yansıdığı gibi PKK’ya ait 60 miyar dolarlık bir tutardan söz edilmektedir. Asıl amaç, verilen sözler ve mutabakat gereği PKK’ya Türkiye’de legal olarak kullanacağı bir kaynak mı yaratılmak istenmektedir?

Biz dönelim Eski ABD Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’in“Elbette karışırız! İnsan hakları iç iş değildir!” sözüne…

Türk toplumu, Gezi Parkı olaylarına ve yurt içinden gelen desteğe ABD, AB, BM, küresel medya vb yerlerden Erdoğan’a yapılan eleştirilere memnuniyetle bakmakta, alkışlamaktadır. Bizce zurnanın zırt dediği yer burasıdır.

Gezi Parkı olayları benzeri bir “sivil kalkışma” PKK ve yandaşlarıyla birlikte Güneydoğu Anadolu’da başlatıldığında gelecek her türlü dış desteğe karşı Türk milleti adeta aşı yapılarak etkisizleştirilmek mi istenmektedir?

Toplum mühendisliğinde ince ayar mı yapılmaktadır?

BİLDERBERG, DÜNYANIN EFENDİLERİ

Aralarında komplo teorisyenleri, protestocu aktivistler, krallar, kraliçeler, uluslararası şirket ve bankaların patronları, dünya liderleri ve davetli ülkelerin en etkili politikacılarının katıldığı Bilderberg’in 2013 toplantısı, 6-9 Haziran 2013 tarihleri arasında İngiltere’deki Hertfordshire bölgesinin Watford kentindeki yapılmıştır. The Grove Hotel'de yapılan toplantıya katılacak diğer isimler arasında Google'ın patronu Eric Schmidt, Hollanda Başbakanı Mark Rutte, Amerika Birleşik Devletleri'nin Afganistan'daki eski komutanı ve ABD Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA'nın eski direktörü General Petraeus ve Barclays Bankası eski başkanı Marcus Aigus’un da isimleri geçmektedir.

Toplantıya Türkiye'den katılacak isimler arasında ise Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Sabancı Holding'den Haluk Dinçer, Koç Holding'den Mustafa Koç, Kadir Has Üniversitesi'nden akademisyen ve köşe yazarı Soli Özel, gazeteci Aslı Aydıntaşbaş ve Cumhuriyet Halk Partisi'nden Şafak Pavey de bulunmaktadır.

Bu toplantıda Türkiye’de İstanbul Taksim’deki Gezi Parkı’nda başlayan ve bütün yurda yayılan eylemlerin konuşulmaması mümkün değildir.

Küresel çetelerin BOP takımında ileri uçta oynayan Muhteşem Eş-Başkan giderek formdan düşmüş, gereksiz faullerle takımına sorun yaratmaktadır. Teknik direktör “Büyük Abi”, bu arıza oyuncuyu kulübeye almak için çalışmaktadır.

Sahaya sürülecek yeni oyuncu kim olacaktır? Yanıt bekleyen soru budur… Ve büyük bir olasılıkla İngiltere’deki Bilderberg toplantısında bir karara bağlanmış olmalıdır.

Son uyarı elden tebligat getiren Almanya Yeşiller Partisi eş-Başkanı Claudia Roth olmuştur. Türkiye’ye gelir gelmez ilk durağı Diyarbakır olan ve BDP/PKK görüşmeleri yaptıktan sonra lütfen Ankara’ya giden Roth bu kez İstanbul’a gelerek eyleme destek vermiş ve kahramanca (!) gaz banyosu yapmıştır.

Kuzey İrlanda’da düzenlenen G-8 Zirvesinde yapılan protestolarda İrlandalı bir göstericinin Türk bayrağı taşıyarak Gezi parkı eylemlerine destek vermesi ile Muhteşem’e karşıtlar listesine bir isim daha eklenmiştir.

Zirvenin final bildirisinde Suriye hükümetinden ve muhalefetten El-Kaide ile ilişkisi olan bütün grupları ülkeden atmaları talep edilmiştir. Burada adları anılmasa da Erdoğan ve Davutoğlu da mesajı almak zorundadırlar. El Kaide ve uzantısı El Nusra’ya en büyük desteği verenler onlardır. Obama ve Putin arasındaki Cenevre Konferansı mutabakatı da Muhteşem’in raf kullanma ömrünün bittiğinin bir başka işaretidir.

Gelen bütün işaretler Büyük Abi’nin Eş-Başkan’ı kulübeye alacağı yönündedir. Ama yakalanması gereken asıl halka Türk milletini birleştirecek Milli Birleşik Cephe ve Kemalist Devrim’in yeniden ihya ve inşasıdır. Tam Bağımsız Türkiye’dir.

Bunun dışındaki her çözüm emperyalizmin gemisini yürütecek tertiplere katkı vermektir. Emperyalizm sokağa çıkarak direnen halk hareketini kendi çıkarlarına göre yönlendirmek istemektedir. Alanlardan yansıyan "HALKLARIN KARDEŞLİĞİ" sloganı, küresel çetelerin ezberidir. Bütün çırpınması bu yöndedir. Halkın direnişi karşısında siyasi önderliğin olmadığını görerek suyun yolunu çevirmeye çalışmaktadır.

Ne demiştik? Sahaya sürülecek yeni oyuncu kim olacaktır? Bu emperyalizmin arayışıdır.

Bu durumda Türkiye ve milli güçler açısından en korkutucu olasılık bölücü bir kalkışma olduğunda gelecek ABD/AB desteklerine karşı toplumun karşı çıkmasını engelleme amaçlı aşı yapılmış olmasıdır.

Türk milleti ise “Ya İstiklâl, Ya Ölüm” şiarıyla mücadele edecek önderliğin hasretini çekmektedir. O zaman;

Her Yer Vatan, Her Yer Direniş!..