Kanla, irfanla, devrimle kurulan Cumhuriyet’in varlığı tehlikededir. Emperyalizmin uluslararası çeteleri, dâhili işbirlikçiler yetiştirerek ulus devletin parçalanması ve kendi denetimlerinde çakma devletçiklerin inşasının peşindedirler.

Ülkemizde uygulanan her türlü yasak ve benzeri politikalar, emperyalizmin "BÖL-YUT" politikasının ürünüdür.

Mustafa Kemal Atatürk “Gelecek nesillerin Türkiye’de Cumhuriyetin ilanı günü, ona en merhametsizce hücum edenlerin başında, cumhuriyetçiyim iddiasında bulunanların yer aldığını görerek şaşıracaklarını asla farz etmeyiniz! Bilâkis, Türkiye'nin münevver ve cumhuriyetçi çocukları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların hakikî zihniyetlerini tahlil ve tespitte hiç de tereddüde düşmeyeceklerdir”  demektedir.

10 Kasım 1938'de Mustafa Kemal Atatürk'ün Hakk'a yürümesiyle  bu öngörü gerçekleşmiş, bu zaman içinde toplumu ulusal bilinçten koparmak için her türlü tertip ve hileye başvurulmuş ve bunda da ne yazık ki başarılı olunmuştur.

Toplumun bir kısmı Mustafa Kemal’i din düşmanı olarak görürken, bir kısmı da onu sevmiş, ama ne dediğini anlamak ve topluma anlatmak yerine gündelik işlerinin peşine düşmüştür. Bir diğer kesim ise onu sosyalist devrimi yapmamakla suçlayacak kadar toplumbilimden uzak bir durumdadır. Mustafa Kemal’i diktatörlükle suçlayan mı ararsınız, faşistlikle mi?

Mustafa Kemal dinsiz ve din düşmanı değildir. Hele, hele faşist ve diktatör hiç değildir. Atatürk bir bağımsızlık savaşçısı ve anti-emperyalist Türk milliyetçisidir. Ancak O'nun milliyetçiliği, diğer milletleri aşağılayan ve hor gören bir milliyetçilik anlayışı değildir.

Cumhuriyet'le başlayan devrimler Milli Türk Devrimleri'dir.

29 Ekim 2011’de gelinen nokta ise Cumhuriyet Bayramı resmigeçitlerinin deprem bahanesiyle kaldırılmasıdır. Karşıdevrimci güçler bu hamleyle bölünme anayasasına karşı oluşacak tepkinin derinliğini ölçmeye çalışmaktadırlar.

İşte bu noktada Kemalist Devrim’in yeniden ihya ve inşası için milli şuraların toplanması ve uyuşturulan toplumun kendi kişiliğine döndürülmesi tarihi bir görev olarak bizleri beklemektedir.

Sözü Mustafa Kemal’e bırakalım. “Türk ulusunun düzenini bozmaya yönelen çabalar boğulmaya mahkûmdur. Büyük Türk ulusu, kendisinin ve vatanının yüksek çıkarları aleyhine çalışmak isteyen bozguncu, alçak, yurtsuz ve ulussuz beyinlerin gizli ve kirli emellerini anlamayacak ve onlara hoşgörü gösterecek bir ulus değildir.”

Emperyalizm, her türlü aracı kullanarak ulusların bilincini bulandırarak onları oluşturan etnik ve dini ayrılıklar üzerinden parçalamak bölmek için çalışmaktadır. Dünyada egemenliğini ve sömürüsünü sürdürmenin yolu budur.

Ülkemizin içine düşürüldüğü açmazdan çıkış yolu her ilde şuralar toplayarak yeniden tam bağımsız Türkiye mücadelesini sürdürmektir. Burada her türlü etnik, dini ve siyasi ayrılıkları öteleyerek milleti birleştirmek esastır. Gelinen noktada a partisi, b partisi, c partisi vb yaklaşımlar en büyük taktik ve stratejik hata olur ve istenen birlik sağlanamaz.

Gelinen noktada mesele futbol takımı tutar gibi parti fanatikliği değildir. Siyaset yapabilmenin ortak düzlemi vatanın birliği, Cumhuriyet’in ve ulus devletin varlığıdır. Siyaset “Ver şu kaşığı bir de ben öleyim”, “Benim grubum baş olsun da…”, “Hele ben şurada bir baş olayım da, nasip, belediye meclisi üyesi veya il genel meclisi üyesi mi olurum, ah bir milletvekili olsam…” ihtiraslarıyla yanma tutuşma değildir. Altını çizerek söylemeliyim ki bu ve benzeri takıntılar milleti siyasetten soğutmuş, rant peşinde koşan kifayetsiz muhterisler ayrık otları gibi her türlü yapıyı sarmıştır. Bu hastalıklı yapıda iki ana tür vardır. “Ben bir şey olayım” diyenler ile “Ben bir yapayım” diyenlerdir. Bir şey olma derdinde olanlar için her türlü birliktelik geçerlidir. Onların vatanı şahsi çıkarlarıdır. Bir şey yapmak için yola çıkanlar ise “kötü para iyi parayı kovar” kuralı gereği ötelenmektedirler.  Bu hastalıklı yapı milleti her türlü etnik, dini ve siyasi ayrılıkları öteleyerek birleştirmenin de en büyük engelidir.      

Ayrıca;

a) Milleti kim birleştirecek?

 b) Biz yazdık, söyledik millet kendi birleşsin gibi soru ve anlayışlar aşılmak zorundadır. Hiçbir toplum salt lafla ve yazıyla birleşemez, ona önderlik edecek yapılar tarihin çarklarını ileri doğru çevirirler. 

Türk devrim süreci bu soru ve anlayışların yanıtları ile oluşmuş bir birikimdir. İlk işaret fişeğini atacak olanlar aydınlardır ki bu hep böyle olmuştur. Aydın tanımı her yaştan genç ve genç kalanları içeren bir yelpazedir.

Aydının görevi, uzaya gönderilen bir uydunun yerçekiminden kurtulup onu yörüngeye oturtması için eklenen parçaya benzer. Toplum gerekli ivmeyi kazandıktan sonra aydın oluşacak sapmaları öngörmek ve uyarmakla görevine devam edecektir.

Bugün her ilde yerel önderler parti, sendika ve demokratik kitle örgütleriyle görüşerek temsilciler seçmeli ve seçilenler Ankara’da bir araya gelerek tam bağımsız Türkiye mücadelesi yaşamsal bir ivme kazanarak Kemalist Devrim'in ihyası ve inşası sağlanmalıdır.

Bu bir Cumhuriyet meclisidir. Türkiye’nin anayasa dayatmasıyla bölünmesine cepheden karşı çıkılarak ulus devletin parçalanması önlenmelidir.

Çağımızda ulus devletlerin baş düşmanı emperyalizm ve onun işbirlikçileridir. Bu mücadelede Mustafa Kemal’in ilkeleri devrimin yolunu aydınlatan en güçlü ışıktır. Her türlü etnik, dini, siyasi ayrılıkları öteleyerek milleti tam bağımsız Türkiye, “Ya İstiklâl, Ya Ölüm” şiarıyla birleştirmek ve Kemalist Devrim’i yeniden hayata geçirmek…