Her devlet adamının (!), devlet adamı; her hukukçunun (!), hukukçu; her din adamının (!), din adamı; her öğretmenin (!) öğretmen; her bankacının (!), bankacı; her mühendisin (!) ya da mimarın (!); mühendis ya da mimar olmadığı gibi; her sanatçı (!) da sanatçı değildir.

Gönül işidir sanat.

Yürek işidir.

Görgü işidir.

Kültür işidir.

Emek işidir.

Sözcüğün tam anlamıyla hanımefendilik ya da beyefendilik işidir sanatçı olmak.

Dahası, bütün bu hasletleri bir potada eritip, hazmetme işidir.

Bugün size bu hasletleri hazmetmiş bir sanatçıdan söz edeceğim.

Sanatçının adı Carlos Santana.

(Siz hele önce Santana’nın yaşadıkları ve yaşattıkları konusunda bilgilenin; diyeceğimi sonra diyeceğim...)

* * *

İstanbul'a ilk kez gelen Carlos Santana, havaalanında karşılanıp, konaklayacağı otele getiriliyor.

İlk gün serbest, akşama basın toplantısı yapılacak.

Santana, dinlenmek yerine, “Çıkalım İstanbul’u dolaşalım.” diyor. Kendisine bir araç özgülenip, yanına bir rehber veriliyor… Kapalıçarşı, Sultanahmet, Ayasofya derken; yorulan Santana, ilk gördüğü çay bahçesinde bir Türk kahvesi içmek istiyor.

Bir masaya oturuyorlar.

O ana kadar koca Santana’yı, tek bir kişi tanımıyor. Dolayısıyla resimdi, imzaydı diye taciz eden de olmuyor.

Zaten kendi de bu durumdan şikâyetçi değil, çünkü bu tür kompleksleri yok, aşmış bu tür konuları...

Rehberiyle kahvelerini içip, söyleşilerken; çay bahçesinin önünden geçmekte olan boyacı Roman çocuklar, birden bağırmaya başlıyorlar: “Heyy!.. Hello Santana! Welcome İstanbul! I love you Santana!..”

Çay bahçesinin garsonları çocukları tersliyor. “Kesin ulan, yaygarayı, müşteriyi rahatsız etmeyin, dağılın.”

Santana, rehberine diyor ki : “O çocukları buraya çağır, konuşmak, söyleşmek istiyorum onlarla.”

Rehber, garsonlara durumu izah ediyor: “Aman abilerim, adam dünya starı, herkese rezil oluruz, boyacıları yanına istiyor, bırakın gelsinler...”

Çaresiz izin veriyor garsonlar.

Boyacı Roman çocuklar, sandıklarıyla beraber anında dalıyorlar çay bahçesine ve başlıyorlar Santana'yla sohbete...

Diyorlar ki, “Sen dünyanın en büyük gitar ustalarındansın. Senin çizmelerini boyayalım… Para mara istemeyiz..”

Santana, hem çok mutlu oluyor, hem de çok şaşırıyor… Çocuklara gazoz, kola, tost ısmarlıyor.

Sonra da soruyor : “İstanbul'a geldiğim andan buyana; beni kimse tanımadı. Siz nasıl tanıdınız çocuklar?..”

Çocuklar anlatıyorlar: “Biz boya yaparken bazı müşteriler gazete okur.

Fırça sallarken, arada gazetelere gözümüz kayar. Resmini orada gördük. ‘Dünya Yıldızı Santana İstanbul’a Geliyor’ yazıyordu, oradan tanıdık seni.”

Çizmelere boya cila yapılıyor.

Santana para vermek istiyor ama çocuklar almıyor.

“O zaman” diyor Santana, “yarın akşam konserim var, beni dinlemek ister misiniz?”

Çocuklar çığlıklar atıyor; “çok isteriz.” diyorlar; “hem de çok isteriz…”

Santana, rehberinden, ikişer kişilik davetiyelerden alıp, çocuklara veriyor.

Çocuklar mutlu, şen şakrak ayrılıyorlar.

Ertesi akşam Açıkhava’da müthiş bir izdiham var.

Roman çocuklar ellerinde davetiyelerle konsere geliyorlar. Ama ana kapıdan giremiyorlar; çünkü Santana, onlara VIP davetiye vermiş, çocuklar nereden bilsin,

VIP kapısında kıyamet kopuyor; görevliler, “Kimden çaldınız lan bu davetiyeleri?” deyip, veriştiriyor çocuklara…

Çocuklar ağlamaklı; “Biz kimseden çalmadık abey, biz Santana’nın konuklarıyız, o verdi bunları bize…” deyince; sopanın ve küfrün dozu daha da artıyor. Bir sanatçının, sıradan çocuklara davetiye verdiği nerde görülmüş! Çocukların ellerinden davetiyeleri alıp kapıdan kovuyor görevliler…

Ama pes etmiyor çocuklar...

Sanatçıların girdiği giriş kapısını buluyorlar.

Orada da aynı muamele tabii: “Hadi yürüyün lan!..”

Çocuklar yine pes etmiyor. Bu kez, “Santanaaa ! Santanaaa !.. Help.. Help !..” diye hep bir ağızdan basıyorlar feryadı.

Feryatlar, rehbere ulaşıyor; o da gidip, durumu Santana’ya anlatıyor. Santana’nın talimatı üzerine de rehber; çocukları alıp kulise, getiriyor.

Çocuklar, salya sümük, gözyaşları içinde başlarına geleni anlatıyorlar. Santana çok üzülüyor ve sinirleniyor: “Konuklarımı alın ve yerlerine oturtun.” diyor.

Boyacı Roman çocuklar, rehberle beraber sahne kenarından seyircinin arasına iniyorlar.

E burası Türkiye; burada da büyük sorun çıkıyor...

Çocukların yerlerine, birileri çoktaan oturmuş bile. Vali yardımcısının kızı, damadı… Belediye’den falancanın bacanağı, filancanın eltisi, görümcesi.. “Biz protokolüz kardeşim, kalkmıyoruz !” diyorlar.

Görevliler de durumun farkında ama korkudan bir şey yapamıyorlar... Dakikalar geçiyor ama sorun çözülemiyor.

Sonunda merdiven basamaklarına birer minder konup, Santana’nın VIP konukları oraya oturtuluyor.

Rehber tekrar Santana’nın yanına gidiyor ve olanları anlatıyor.

Sanatçı Santana diyor ki, “Git onlara söyle, benim konuklarıma kimse saygısızlık yapamaz... Eğer sahneye çıktığımda çocukları en ön sırada, koltuklarında görmezsem, tek bir nota çalmam. Sahneye çıkar, olayı anlatır, veda eder giderim. Tazminat falan da umurumda değil, bedeli ne olursa olsun öderim.”

Konserin başlaması lazım ama bir türlü başlamıyor.

Alkışlar, ıslıklar başlıyor. Ve işler karışıyor.

VIP bölümünde bir kargaşa var...

Bu defa görevliler durumun vahametinin farkında. Çocukların koltuklarına çöken baldız, bacanak, elti, görümce ve de enişte... Tek tek koltuklardan kaldırılıyorlar.

En ön orta protokol koltuklarına Santana’nın VIP konukları olan Roman çocuklar oturuyorlar...

Arkaya “tamam” diye haber gidiyor, ışıklar açılıyor, sahne aydınlanıyor ve Carlos Santana sahneye çıkıyor…

Yer yerinden oynuyor.

Santana ilk iş olarak ön tarafa bakıyor, konuklar yerinde mi diye... Çocukları görüyor, bakıyor ki herkes mutlu…

Başparmağını yukarı doğru çevirip VIP konuklarına bir OK çekiyor. Sonrasında o sihirli parmaklar gitarının tellerine gömülüyor. Gitarından, sanki binlerce beyaz güvercin çıkıyor. Uçuyor, uçuyor, Santana'nın konukları üstünde adeta sortiler yapıyor….

* * *

Şimdi size bir soru!

Şöyle bir düşünün; Santana’nın yaptığını yapacak, koyduğu tavrı koyacak bir Türk sanatçısı var mıdır?

Şu sanatçı(ları)mız yapar diyebiliyor musunuz?

!!??...

Sizi bilmem, ben diyemiyorum.

Onun içindir ki Santana gibi sanatçılara; “virtüöz, muhteşem, büyük star…” demeden önce, “Adam” diyorlar.

Adam…

Çünkü adam olmak her insanın olacağı bir zanaat değildir.

Yürek ister…

Mertlik ister…

Mütevazılık ister…

Dahası özgüven ister…