Hepinizin bildiği gibi son 1,5 yıldır hayatımızı şekillendiren kuvvetli bir etken var: Koronavirüs! Dünyanın her köşesinden insanın hayatını her anlamda etkileyen salgın, toplumları ve devletleri hem bireysel, hem de ortak bir testten geçiriyor.

Küreselleşme hareketleri ile sınırlarını kaldıran dünya devletleri, salgın ile birlikte sınırları kapatarak tam bir izolasyon sürecine girdi. Küreselleşmeden hızla uzaklaşan dünya devletleri, salgının patlak vermesinin ardından gerçek anlamda küresel boyutta büyük bir bunalıma sebep olan virüsle mücadele noktasında, ortak bir paydada buluşmayı başardı diyebiliriz.

Ancak son günlerde ülkemizde en çok "krizi fırsata çevirmek" terimini duyuyor ya da işitiyoruz. Çoğu tartışma programının ana teması da bu söz üzerinden şekilleniyor.

Sizce her kriz fırsata döner mi? Çoğunuz belki "Evet", belki "Hayır" diyecek. Ben de "Dönmez" düşüncesinde olanlardanım. Neden mi? Fırsatı oluşturacak ortamınız ve argümanlarınız yoksa kriz ezer geçer.

Salgının başından itibaren Türkiye, süreci, üretimi durdurmadan hayata geçirdiği teşvik ve destek paketleri ile en az hasarla atlatmaya çalışıyor. Bu hafta açıklanan büyüme rakamları ise ülkemiz için hem sevindirici hem de salgın sonrası süreç için ümit vaad ediyor. Ancak güçlü büyümeyi sürdürebilmek için, kredi faizlerinde ve enflasyonda düşüş, döviz kurlarında istikrar sağlanması gerektiğini düşünüyorum. İnşallah ilerleyen süreçte ülkemiz bunu da başaracaktır.

Salgın sonrasını fırsata çevirmek için kalkınmanın ana anahtarlarının başında gelen, duayen sanayici rahmetli İbrahim Bodur'un "Altın Üçgen" adını verdiği Yatırım, İstihdam ve Üretim'e odaklanmalıyız. Burada da siyasilerin üretimi, yatırımı ve istihdam piyasasını destekleyici politikaları geliştirmesi ve mevcut politikalarda da devamlılığı sağlaması şart.

rakamlarına göre, Türkiye 2021 yılında belirlenmiş olan 184 milyar dolarlık ihracat hedefini şimdiden geçmiş görünüyor. Bence önemli olan incelik, artı değeri yüksek ürünler üretmektir. Bu nedenle 300 milyar dolar, hatta 400 milyar dolar ihracata ulaşacak kalitede mal üretmeliyiz. Bu da yüksek teknoloji ve de o teknolojiyi uygulayabilecek beyin gücü yüksek personelle olur.

Ülkemizin her bir ferdinin hedefi böyle olmadıkça sonuç istenilen parlaklıkta olmayacaktır.

Ben umutluyum. Yaklaşımlar öncekilere göre daha olumlu. Yeter ki her kesim, olumlu hedefe odaklansın, birbirimizle anlamsız uğraşlarla kısıtlı imkanlarımızı tüketmeyelim.

En güzel günler sizlerin olsun.