İnsanın içini ısıttığı kadar, bir o kadar da düşündüren aşağıdaki yazıyı, toprağım Çorum’dan, bir arkadaşım, “Özellikle bu günlerde, ‘birlik, dirlik içeren’ yazılara, her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız var; bu yazıya köşende yer verir misin lütfen…” diye göndermiş;…

Kendisini anımsayamayınca, verdiği telefondan aradım kendisini.

Uzun uzun İlkokulum, İnkılap İlkokulu’nda ve evimizin bulunduğu sokağımızda yaşadığımız, arkadaşlık ilişkilerimizi anlattı, kendini tanıttı.

“Şimdi anımsadın mı beni?” dedi.

Son derece duyarlı olduğum bu tür konularda, o gün Doğrucu Davutluğum tuttu; “Bağışla beni ne olur. Anımsayamadım… Üzgünüm…” dedim.

Bir süre sessizlikten sonra; “üzülme” dedi. “anımsayamaman doğal. Sana gönderdiğim (kimin yazdığını bilmediğim) yazıda da vurgulandığı gibi, ‘bölündük, parçalandık; unuttuk, unutturulduk’ çünkü… Belleklerimiz öyle gereksiz şeylerle dolduruldu ki, yaşadığımız unutulmayacak güzellikleri (bile) unuttuk / unutuyoruz çünkü…” dedi.

Telefonu kapatıp, gönderdiği yazıyı daha dikkatli okuyunca, çocukluk arkadaşımın anlattıklarından daha çok etkilendim.

Neyse…

İşte o yazı…

“Anımsar mısın eskiden, kar yağardı. (Şimdi de yağıyor ama çocukluğumuzun karı gibi sevimli ve temiz değil sanki…)
Henüz ayrışmamış / ayrıştırılmamıştık…

Arar, sorardık birbirimizi.

Birlikte oynar, birlikte yürür, birlikte gezerdik.

Bölünmemiştik henüz…
Varsılımızla, yoksulumuzla; esnafımızla, tüccarımızla; köylümüzle, kentlimizle hep bir aradaydık.
El ele, omuz omuza, sımsıcak yaşardık.

Kar, lapa lapa, bembeyaz ve tertemiz yağardı!
Henüz bölünmemiştik, henüz ayrışmamış / ayrılmamıştık.
Henüz kooperatifler, siteler, dubleksler, tripleksler, olmaz olası şıngıllar, kartonpiyerler icat olmamıştı..

Gariban(lar) sıkışınca kime gidebileceğini; varsıl(lar) da kimi gözeteceğini iyi bilirdi…

Eskiden sokağımızdaki her ev, her hane, yakından tanışıp, görüştüğümüz komşularımızdı. Çocukken, komşularımızın sofrasına teklifsiz otururduk.

Evlerimizin kapısı ahşaptı.
Esnafla memur, öğrenciyle polis ve asker, gül gibi geçinip giderdi ve kar bembeyaz, tertemiz, lapa lapa yağardı…
Henüz ayrılmamış, henüz bölünmemiştik…
Yoksul, varsılı hırsızlıkla; varsıl yoksulu tembellikle suçlamazdı.
Çünkü kar bembeyaz, tertemiz, lapa lapa yağardı!…
Çünkü karın temizliği, yüreklerimize vurmuştu..
Kar rahmetti çünkü

Kar bereketti.

Kar bembeyaz, tertemiz bir örtüydü.

Ve kar, bütün kirlilikleri örterdi.
Adam boyu adamlar da adamdı o zamanlar…
Ne bizim sokakta, ne Mahallemiz Çepni’de onun bunun namusuna kötü gözle bakan olmazdı.

Çünkü senin namusun benim; benim namusum senindi.
Çünkü bir idik biz, hepimiz idik
Kar bembeyaz, tertemiz ve lapa lapa yağardı!…

Adam boyu adamlar, adamdılar o zamanlar
Sendin kar, bendim, bizdik…
Sonra?

Sonra eridik, eridik, eridik…

Yok olduk.

Artık kar, temiz yağmıyor.

Kirli yağıyor kar.

İsli, paslı yağıyor buralarda ve çok yerde.

Artık varsıl yoksulu; yoksul varsılı sevmiyor.

Her konuda bölündük, parçalandık.

Adam gibi adamlar zor bulunuyor artık.

Hani ozan; ‘ Memleket isterim; ne varsıl yoksul; ne sen ben farkı olsun…’ diyor ya…

Ben de öyle olsun istiyorum.

Ne varsıl yoksul; ne sen ben farkı olsun…

Adam gibi adamlarımız olsun

Adam gibi adamlarımız çoğalsın…

Yine sevelim birbirimizi; yine birlik, bütünlük içinde olalım. Yine el ele verelim, omuz omuza olalım.

Kar, çocukluğumuzdaki gibi yine bembeyaz, tertemiz ve lapa lapa yağsın!…

Kirli olan, çirkin olan, sevimsiz olan her bir şeyin üstünü örtsün!…