Çivi çiviyi söker

Sözlüklerin yazdığın bakarsanız, “hazırcı”nın karşılığı, genellikle başkalarının kazanıp hazır hale getirdiği birikimlerin başkaları tarafından yenmesidir.

Yılların birikimi, şans oyunlarından gelen para, bulunan, çalınan, miras yoluyla gelen para… Bir şekilde elde edilen hazır kazanç var. Elde edilen hazır servetin, harcamasını, başka bir deyimle “yemesini” bilen kişinin eline geçmesidir.

Çocukluk yıllarında doğduğum köyde takma adı “hazırcı” olan, yaşlı sayılabilecek çok sayıda köylümüz vardı. Onların sahip olduğu birikimi kim kazanmıştı? Paranın mülkün içinde boğulan insanlar değillerdi. Har vurup harman savurmuyorlardı. Onlar, lakaplarından rahatsız olmuyorlardı. Aklıma takılan sorulara yanıt bulamıyordum.

Merakımı gidermek için babama sordum. Aldığım yanıtı unutamadım. Hazırcı lakabının sözlüklerde yazılı olmayan başka bir anlamı varmış. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.

Bitmek bilmeyen savaşlar… Cephede kaybedenler yeni savaş planları yapar. Kazananlar, kendilerini yenilmez kabul eder. Bir savaş bitmeden yenisi başlar. Yıllarca süren savaşlarda askerler teskere alamaz. Sivillerin durumu çok farklı değildir.

Cumhuriyet kurulmadan önce savaş yıllarında askere giden, geri dönemeyenlerin sayısı bilinmiyor. Kimi Yemen’e gitmiş; geri dönmemiş. Onların ardından ağıtlar yakılmış. Kimileri düşmana esir düşmüş. Kimi şehit olmuş. Onların ardından ağıtlar yakılmış.

Savaş bittiğinde teskere alanlar yaya olarak yollara düşmüş. Kimi hastalıktan ölmüş. Savaş yıllarında cephe gerisi de çok farklı değildi. Asker kaçakları, bir yolunu bulup askere gitmeyenler, ellerinde silah; köylerdeki yaşlılara, kadınlara kan kustururmuş. Belki yollarda öldürülenler olmuş.

O yıllarda onbeş yaşına geldiğinde evlenmeyenlerin sayısı yok denecek kadar azdı. Çocuk sayılacak yaşta insanlar anne baba oluyordu. Çocuk sahibi olamayan gelinlerin yerini ikincisi alıyordu.

Günümüzde saçma gelen kuralların elbette mantıklı açıklaması vardı.

Yeni baba olan gençler bir süre sonra askere gidiyordu. Yıllarca asker yolu beklenir. Kimisi hiç dönmez. On yıl, onbeş yıl sonra geri gelenleri çoğu zaman ailesi bile tanımakta zorluk çekermiş.

Geri dönemeyenlerin eşleri dul kalırdı. Köy yerinde bekar olmak, dul kalmak hoş karşılanmaz. Bize çok saçma gelecek binlerce örnek var. Askerden dönmeyenlerin dul kalan eşleri, varsa kendinden küçük kardeşleriyle evlendirilir. Bu türden evlikte asıl amaç, geride kalan yetimlere sahip çıkmaktır.

Bu şekilde evlenemeyenler ise köyde sözü geçenlerin onayı ile eşi ölen, evlenmemiş olanlarla evlendirilir. Damat iç güveyi olarak gider.

Bu damatlar köyde hazırcı olarak adlandırılır.

Savaşı televizyonlardan izleyenler var. Çocuklar, çocuklardan fazla bilgisayarda oyun oynayanlar savaş oyunlarını çok sever.

Çürük raporu alıp askere gitmeyenler, bedelli askerlik yapanlar daha çok savaş naraları atarmış. Sanal ortamda, televizyon programlarında kahramanlık yaparlar.

Tok, aç olanın halinden anlamazmış. Savaşın acılarını yaşamayanlar da savaşın ne olduğunu bilmez. Her ikisinin de birbirinden farkı yok .