Öyle sözler, öyle yazılar vardır ki; o sözün ya da sözlerin, o yazının ya da yazıların üzerine söz söylenmez, söylenemez.

Söylemek ya da karşı savunmaya geçmek densizlik olur, arsızlık olur, yüzsüzlük olur.

Yılmaz Özdil Üstat böyle bir yazı yazmış işte.

Okumamış olanların da okuması için bu güzel yazıyı paylaşmak istedim sizlerle.

Şöyle demiş Özdil Üstat bu yazısında ;

“…Sen bizim dağları bilmezsin gülüm; hele boz dumanlar çekilsin de gör…

Her haftası bayram, her günü düğün; hele yaylalara çıkılsın da gör…

Bilmezsin ovalar nasıldır bizde; kağnılar yollarda, yoncalar dizde…
Saydıklarım damla değil denizde; hele bir ekinler ekilsin de gör…

*     *     *

Buydu,  böyleydi  Anadolu.

Abdurrahim Karakoç'un şiiri, Veysel'in türküsüydü…

Fikret Otyam'ın tablosu, Erdinç Bakla'nın heykeli, Fakir Baykurt'un romanıydı…

Özay Gönlüm'ün yareni, Nesimi Çimen'in curası, Cahit Berkay'ın gitarı, kurban olduğum Selda Bağcan'ın sesi, Kurtalan Ekspres'in ezgisiydi.

Kendi kendine yeten yedi ülkeden birinin, dünyayı imrendiren bereketli topraklarıydı.

*     *     *

Bunlar bi geldi kardeşim…
Saman ithal eder olduk.

Kendi kendimizi doyurmaktan vazgeçtik, artık hayvanlarımızı bile doyuramıyoruz.

İnek zaten ithal, koyun ithal, keçi ithal…

Anadolu'da gezerken yanlışlıkla çekirdeğini elinden düşür, ayçiçeği fışkırır, o ayçiçeğini utanmadan Rusya'dan alıyoruz. Buğdayı ABD'den getiriyoruz, arpayı Ukrayna'dan, mercimeği Kanada'dan, mısırı Arjantin'den, baklayı İtalya'dan, nohutu Meksika'dan, sarımsağı Çin'den ithal ediyoruz.

Pamuk Yunanistan'dan, vişne Almanya'dan, nar Bulgaristan'dan güya milli yemeğimiz, fasulye İran'dan…

En cüzel çay? İngiltere'den…

Domates tohumu İsrail'den, karnabahar tohumu Hollanda'dan, turşuluk hıyar ABD'den… Çocuklarımıza üniversite sınavına girerken yutturduğumuz üç adet okunmuş pirinç tanesi var ya… Tee Avustralya'dan geliyor.

Dünyanın gıpta ettiği yedi ülkeden biriydik, şimdi, 104 ülkeden tarım ithalatı yapıyoruz, nerdeyse bize tarım ürünü satmayan ülke kalmadı. Samanı mesela, nerelerden alıyoruz? Angola, Eritre, Kongo gibi gelişmiş (!) ülkelerden alıyoruz.

*     *      *

Şimdi sıkı durun.

Türk tarımının ocağına incir ağacı diken sayın hükümetimiz ne yaptı biliyor musunuz?

Tarım yapmak için Afrika’da tarla kiraladı!

Evet, yanlış okumadınız.

Sayın hükümetimiz, bastı parayı, Sudan’da (Sivas büyüklüğünde) 7 milyon 805 bin dönüm arazi kiraladı.

Hem de birkaç yıllığına filan değil, 99 yıllığına kiraladı.

Peki, kim çalışacak bu arazide?

Sudanlı köylüler çalışacak.

Sayın hükümetimizin projesine göre, Sudanlı köylüler, bizim araziyi ekip biçecek, ürün yetiştirecek, o ürünler hem Türkiye’ye ucuza(!) ithal edilecek, hem de başka ülkelere ithal edilecek.

Bitti mi?

Bitmedi; sayın hükümetimizin yaptığı anlaşmaya göre, Sudan’da kiraladığımız araziye bir de örnek çiftlik kurulacak, 125 bin dönüm büyüklüğündeki bu örnek çiftlikte, ürün kalitesini artırmak için araştırmalar yapılacak, Sudanlı köylülere eğitim verilecek.

*      *     *

Sen, Mustafa Kemal’in kendi parasıyla satın alıp, örnek olsun diye kurduğu, kişisel mülkü Atatürk Orman Çiftliği’nin üzerine saray dik; sonra gidip, elalemin Sudanına örnek(!) çiftlik kur.

… …

AKP geldiğinden beri, Türkiye’nin toplam tarım alanı 26 milyon hektardan 23 milyon hektara geriledi.

Ekilen tarım alanımız, 18 milyon hektardan, 15 milyon hektara geriledi.

Bunca dramatik küçülmeye ilaveten; şu anda 4 milyon hektarlık alan, maddi imkânsızlıklar nedeniyle ekilemiyor.

Hal böyle iken; sen kendi topraklarını adeta çöle çevir, sonra git, elalemin Sudanından 99 yıllılığına arazi kirala.

… …

Bizim köylünün tarlasına, bahçesine, serasına, traktörüne haciz üzerine haciz getir; sonra git bizim paramızla Sudan köylüsünü ihya et.

Böyle bir şey olabilir mi?

Sanırsın ki, Sudanlı milletin efendisidir.

Hani diyorlar ya; hayır diyen teröristtir; hayır diyen darbecidir; hayır diyen dış güçler yanlısıdır.

Bu durumda görünen o ki; evet diyen de Sudanlıdır.”