Sürüp giden mutluluk olamaz. Mutlu zaman parçaları olur. Bir anlık mutluluk veya günlük, haftalık, aylık vs. mutluluk olur.
Kaza olur, yangın olur, mutluluğu mateme dönüştürecek olayların hiç biri olmasa, sevdiğiniz bir yakınınızın kaybı yaşamakta olduğunuz mutluluğu söndürür. Onun için mutlu zamanların kıymetini bilmek önemlidir.
49 rehinemizin kurtarılmış, yuvalarına kavuşmuş olmalarının mutluluğunu milletçe yaşıyoruz. 101 gündür yaşanan endişenin mutluluğa dönüşmesi çok sevindirici.
Kurban bayramına çok az zaman kaldı. İnşallah bu sevinçle kurban bayramına ulaşır, iki bayramı birden yapmış oluruz.
*
Madem neşemiz bu kadar yerinde, ona uygun şeyler yazalım.
Ünlü âlim Newton için “Hiçbir alim Newton’un seviyesine ulaşamayacaktır. Çünkü: Keşfedilecek bir alem vardı, onu da Newton keşfetti.” deniyor.
Newton’un bu kadar büyük alim oluşu, çok basit şeyleri düşünememesini engellemiyor. Örneğin: Kedisi 3 yavru doğuruyor. Kapının altında kedinin geçmesi için bulunan bir oyuk var. Newton o oyuğun yanına 3 oyuk daha açıyor. Var olan oyuktan yavruların da geçebileceğini düşünemiyor.
Yine Newton’a ait süper bir dalgınlık fıkrası vardır…
Tavuk pişiriyor. Tek başına bir tavuğu yiyemeyeceğinden arkadaşını davet ediyor. Tavuk ocakta kaynıyor. Newton da çalışmalarına devam ediyor. Arkadaşı da beklemede. Arkadaşı: “Tavuk pişti. Yiyelim ben gideyim, işim var!” diyor ama Newton “Az kaldı, ” diyor ama “Az kaldı, geliyorum”lar bir türlü bitmiyor.
Misafirin sabrı tükeniyor. Tencereyi ocaktan indirip tavuğu yiyor, kemikleri tencereye doldurup, bırakıp gidiyor.
Newton çalışmaya ara veriyor ama epey zaman geçmiş. Yemek için tencerenin kapağını açıp kemikleri görünce, “Ben yemeğimi yemişim” diyor ve yeniden çalışmaya başlıyor.
Dalgınlığın alimlik alameti olduğunu söyleyenler az değildir.
O bakımdan dalgınlıklarınıza üzülmeyiniz.
*
Benim de yakından tanıdığım bir adam var. 1976 yılında gazete ilanı görüyor. İstanbul Sarıyer’de denize 27 metre cephesi olan yalının satışı var. Konulan fiyat çok cazip. Bizim adam hem öyle bir mülk arıyor hem de ailece tatile çıkacak. Önce İstanbul’da ihaleye katılacak. Aldı veya almadı yoluna devam edip Gönen’de kaplıcada kalacak, sonra güneye denize gidecek.
Seyahate çıkacağını bilen arkadaşı programını sorduğunda; önce kaplıcaya gideceğini sonra da denize gideceğini anlatıyor. Arkadaşı da “Yanlış olur. Önce denize sonra kaplıcaya gidilir” diyor.
Bizimki, “Bu da doğru” diyor. Ailece yola çıkıyorlar. Konya’ya geliyorlar. O gece Konya’da çocukluk arkadaşı doktorda misafir kalıyorlar. Ertesi gün kahvaltı yaparken İstanbul’daki ihalenin o gün olduğu aklına geliyor ama yapacak bir şey yok.
Ertesi gün gazetelerde yalının bir milyon 200 bin liraya satıldığı, dairelerin bile bu parayı yaptığı, en az 4-5 kat etmesi gerektiği yazılıyor.
Neşeli bir seyahatin başında üzüntü kaynağı olan bu dalgınlığı dinleyen birisi mantıklı yorum yapıyor, “Geçmiş olsun! Şanslı adamsın. Başına gelebilecek belayı dalgınlık sayesinde atlatmışsın. İstanbul’da o kadar ilanla, öyle normal satış olunmaz onu ya mafya almıştır ya da aile arasında satış yapılmıştır.”
En güzel günler sizlerin olsun.