Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir’in “ligleri 12 Haziran’da başlatacağız” açıklamasının ardından birçok kulüp ve futbolcular bu karara tepki gösterdi.

Kulüp kısmında bu karara tepkiyi kabul edebiliyorum.

Nihayetinde futbolcular ve saha içinde çalışacak görevlileri için federasyon tarafından uygulanacak protokolü uygulamakla yükümlüler. Bu protokolün uygulanamaması durumunda en büyük sorumlulukta kulüplerin omuzunda olacak.

O yüzden kulüplerin tepkisini bir yerde anlıyor ve hak veriyorum.

Ancak; futbolcular nezdinde karara tepki gösterilmesini kabul edemiyorum.

Önceki gün kendime ait sosyal medya hesabımda da dile getirdim. Futbolcu arkadaşlarım işlerini sosyal aktivite gibi gösterip, kendilerini diğer para için çalışanlardan ötekileştirip sadece “biz” diyorlar.

“Bizim sağlığımız ne olacak? Virüse yakalanırsak bunun hesabını kim verecek?” gibi serzenişlere başladılar.

Şimdi elleri vicdanlarımıza koyarak futbolcu ve futbola gönül vermiş herkese soruyorum:

Hastanenin acil giriş kapısı önünde çalışanların ve hastaların güvenliğinden sorumlu güvenlikçi ağabeyimizin virüse yakalanmasının hesabını kim soracak?

Peki, virüse yakalanan yüzlerce sağlık çalışanlarının hesabını?

Ya da, İstanbul Sancaktepe’de eczane işleten ve virüs nedeniyle 35 yaşında hayata gözlerini yuman 35 yaşındaki İsmail Durmuş’un hesabını kim soracak?

Kimse sormadı, soramadı!

Çünkü bu virüs belası tüm dünyayı sarmış durumda.

Türkiye’de virüse karşı verilen savaş oldukça iyi durumda.

35 gün sonra daha da iyi olacak gibi görünüyor.

Kaldı ki, federasyon liglerin başlatılması yönünde her türlü sağlık tedbirini en ince detayına kadar alacaktır.

Bunları yazdım diye insan sağlığını da hiçe saydığım düşünülmesin.

İnsan sağlığı her şeyden önemli tabii ki.

Ama hayatın normale dönmesini istiyorsak, bir yerden de başlamak gerekir.

Benim şahsi fikrim, maçlar başlayana kadar antrenmanlar sosyal mesafe kuralları çerçevesinde yapılır ise, maçların başlama tarihine kadar virüs daha da kontrol altına alınmış olacaktır.