Okurlarım ısrarla soruyor:

“Belediye başkanı iken; ‘…Beni kimse görevden alamaz. Ben sandıkla geldim, sandıkla giderim’ diyen zat; Cumhurbaşkanı olunca, sandıkla gelenleri görevden alma yetkisini, neden, nasıl ve ne hakla kendinde görüyor ya da görebiliyor?”

Bu soruya verilecek tek bir yanıt var; o da şu;

O, o zamandı.

Devir bu zaman.

????...

Olamadı mı?

O zaman şöyle söyleyeyim; bu zihniyetin demokrasi anlayışı böyle.

İşlerine geldiği zaman öyle, gelmediği zaman böyle…

Ne demişti o kişi zamanında?

“Demokrasi bir tramvaydır. Varmak istediğin durağa varınca inersin…”

O durağa varıldı (gibi).

Yani?

Yani TEK ADAM REJİMİ, demokrasiyi yavaş yavaş, alıştıra alıştıra rafa kaldırıyor.

Ve bu yeni rejimin kurucusu olan bu zat, şu günlerde, yavaş yavaş seçime(!) hazırlanıyor.

İşte o istifa taleplerini, o azilleri; o gün geldiğinde, “seçim malzemesi” olarak kullanacak.

Nasıl kullanacak?

… …

Bu noktada ben devreden çıkayım, olayı, Rıfat Serdaroğlu Üstat (kendine özgü anlatımıyla) anlatsın size…

Üstat, “Ak Tiyatro” adlı yazısında diyor ki;

“… Dış politikada bizi kim çuvallattı?

-Kim olacak, tabii ki İstanbul Belediye Başkanı!

Ekonomide bizi kim batağa soktu?

-Kim olacak, Balıkesir Belediye Başkanı!

FETÖ’nü kim devletin taa kalbine kadar soktu?

-Elbette ki Konya-Meram Belediye Başkanı!

IŞİD’i kim besledi, büyüttü, savaşa gönderdi?

-AKP Tekirdağ İl Başkanı!

Hırsızlık-Yolsuzluk-Rüşvetle suçlanıp istifa eden Bakanları kim atamıştı?

-Ayıpsın birader, bilmeyen mi var? AKP Bayındır İlçe Başkanı!

Pekiii… Davutoğlu’nu Başbakan olarak atayıp yine görevden alan kimdi?

-Ankara-Yenimahalle-Yenicami Mahallesi AKP delegesi!

Pekiii… Hatadan yanlıştan kötü yönetimden arınmış, sütten çıkan AK kaşık kim?

Allah’ın yeryüzündeki gölgesi (!) asrın lideri (!) ulemadan Reis Efendi!

(…)

Hadi be! Hadi ordan! Bir de tütsüleyin de tam olsun…”

… …

Böyle diyor Serdaroğlu Üstat.

Sonra da yazısını, “anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az” misali bir fıkrayla bağlıyor.

(…)

“Fadime kızını evermiş.

Düğünün üstünden bir hafta geçmiş, ses seda yok, iki hafta geçmiş ses yok.

‘Ula punların sesi soluğu çıkmayı; pen artuk duramayacağum, pugün dolanacağum’ demiş.

Ve dayanmış kapılarına…

Çalmış kapılarını.

Kapı açılınca ne görsün, kızı çırılçıplak!

‘Uyyy ha pu nedur kizım? Ayuptur da!’ demiş, Fadime.

Kızı; ‘ Aaaa ana, ne kadar geri gafaluymuşsun meğer sen, pu aşk elbüsesü!’ demiş.

Fadime, ‘töbe töbe’ diyerek içeri seğirtecek olmuş, bakmış damat geliyor, o da anadan üryan!

‘Oooo ana… hoş geldin!’ demiş, damat.

Fadime, ‘ula pu ne rezulluk’ diyecek olmuş.

Bu defa da damat, ‘Aaaa ana, meğer sen ne kadar geri gafaluymuşsun; bu aşk elbüsesüdür da…’ demiş

Şaşkın bir halde eve dönen Fadime’yi bir düşünce almış.

Acaba demiş, gerçekten ben geri kafalı mıyım?

Düşünmüş, düşünmüş…

Sonra aklı yatmış...

Üstünde başında ne varsa soyunup dökünmüş, çıplak kalmış!

Akşam eve gelen Temel, Fadime’yi çırılçıplak görünce gözleri yerinden fırlamış;

-Ula nedur bu hal? Gafayi mi yedun sen kadun?

‘Iıııh…’ demiş Fadime;

-Ne gadar geri gafalusun sen Temel, ha bu aşk elbüsesüdur da!

Temel şaşkın şaşkın söylenmiş;

-Ula ütüleseydun bari…”

… …

Ve şöyle bağlıyor yazısını Serdaroğlu Üstat …

“Böyle olur Ak Tiyatro’da demokrasi!

Tencere tava, hep aynı hava!

Dikiş tutmaz bu iş…”

* * *

Yani?

Yanisi şu; AKP İktidarı yaptırdığı anketlere göre durumun iç açıcı olmadığını görünce, yeni bir tiyatro sahneye koymaya hazırlanıyor.

Önümüzdeki seçimlerde, “çalışkanlık, dürüstlük, namus edebiyatı” yapılacak.

Peki tutar mı bu edebiyat derseniz; “sanmam” derim…

Bu edebiyat, (Serdaroğlu Üstadın deyimiyle) “bu dikiş, bu ütü”, bu kez tutmayacak gibi.

Ne diyelim?

Gün ola, harman ola…