Öyle inanıyoruz ki, “pandemi günleri” ileride pek çok romanın, sinema filminin, TV dizisinin konusu olacaktır.

Gerçekten hiç yaşanmamış, yaşanmışsa da -iletişimin sıfır olduğu- geçmiş yüzyılda kalmış “olağandışı” bir dönemden geçiyoruz.

İlk günden beri “küresel felaket” olarak tanımladığımız koronavirüs salgını, öyle çok şeyi değiştirdi ki, “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözünü söylememiş kimse neredeyse kalmadı.

Uluslararası diplomasi, ticaret, uzay yarışı, silah dengeleri, akla gelen her şey yeniden dizayn edilecek.

Bilinen deyişle, “oyun yeniden kurulacak”.

*

Ülke olarak ciddi bir sınavdan geçtiğimiz tartışılmaz gerçek.

Pandemi günlerinin henüz sonuna gelmedik, ama sağlık çalışanlarının bu sınavdan başarıyla çıktıklarını, Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın ise, bu sürecin “yükselen değeri” olarak zihinlere kazındığını şimdiden söyleyebiliriz.

Peki, halkımız bu sınavı başarıyla verdi mi, veriyor mu?

Bizce evet.

Bakmayın münferit bazı “aykırı” durumların yaşanıyor olmasına…Ani olarak ilan edilen sokağa çıkma sınırlamasında marketlere hücum edilişi gibi…Açlık noktasındaki insanların, sosyal yardımlardan yararlanabilmek için kuralları hiçe saymaları gibi…

*

Çevremizde de tanık oluyoruz; 65 yaş üstü insanlarımız, evde sıkıntıdan patlama pahasına sokağa çıkmamaya özen gösteriyorlar. Yine 20 yaş altındaki çocuklarımızı da, zorunluluk olmadıkça sokaklarda görmüyoruz.

İstisnalar elbette olacak.

Halkımızın kurallara uyum konusunda gösterdiği titizliği takdir etmezsek, haklarını yemiş oluruz.

Nitekim bu sayede, vaka sayıları iyileşen hasta sayılarının gerisinde kalmaya, kayıplar azalmaya başladı. Bu sayede, tedbirlerin kademeli olarak hafifletilmesinden söz eder hale geldik.

*

Ekonomik bakımdan zor bir süreç bizi bekliyor, bunun farkındayız.

Ama, yine çok dillendirilen bir deyimle “krizi fırsata çevirmek” de mümkün olabilir.

Yıllardır ihmal edilmiş tarımı canlandırarak, kaynaklarımızı ithalat yerine üreticiyi desteklemeye ayırarak, Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle, evimizin önündeki küçücük bir toprak parçasına bile bir şeyler dikerek, sanayi üretimi açısından seferberlik ilan ederek, ihracatımızı katlayarak, salgın riskini en aza indirip piyasaları ve iç turizmi canlandırarak, bu süreçten ulusça daha güçlü biçimde çıkabiliriz.

Bu hayali gerçeğe dönüştürmenin yolu da, hep söylediğimiz gibi, toplumsal barıştan, birlik ve beraberlik içinde ülkemizi düzlüğe çıkarma hedefinde buluşmamızdan geçiyor.

Ulu Önder Atatürk’ün “yurtta barış, dünyada barış” ilkesine sımsıkı sarılıp, düşmanlıkların, yerini dostane ilişkilere, adil paylaşımlara bırakmasını sağlamaktan geçiyor.

Virüs psikolojisinden kurtulup normal hayatımıza doğru sokaklarda yürümeye başladığımızda, yepyeni bir iklim oluşturalım ülkemiz adına. Her türlü ayrımdan uzak…