Mahallemizde evine  hırsız  girmemiş  bir  ben  kalmıştım, geçtiğimiz  hafta  en sonunda  benim  evime de  girerek  mahallemizi  resmen  taradılar.

Sonrasında rutin olan, İlçe Emniyet Müdürlüğüne bağlı bölgemiz karakolunun  Hırsızlık Büro Amirliğinden gelen iki polis inceleme yapıp  tutanak tuttu.Başka bir ekip parmak izi aldı. Sonra da “Allahaısmarladık” diyerek çekip gittiler.

Bense  “soyulmuş”, evde değerli olarak neyi var, neyi yoksa  alınıp  gidilmiş  olarak  kalakaldım !...

Çalınanlar  arasında  beni  en  çok  üzen  bilgisayarım  oldu. Çünkü emeğim, alın terim, göz nurum olan araştırmalarım,yazılarım, yazmakta  olduğum kitaplarım ve  anılarım  bilgisayarımla  birlikte gitti…Yedekleme  yapmıştım  elbette  ama  her  birinin son  çalışmaları  hariç.

Sonra  oturup  düşündüm: Hırsızlık ne anlama geliyordu ? Nasıl olmuştu da bu  kadar  hayatımızın her  anına  arsızca, zalimce  yayılmıştı?...Yılların  emeklerini  bir  anda  zevkleri  uğruna  heba  eden  bu mahluklar  neyle  besleniyorlar, neye  hizmet  ediyorlardı ? Kaybolan  emeklerimin, manevi  değeri ederinin  üstünde  olan mallarımın  tazmini nasıl sağlanacaktı ?...

Merak edip sözlük anlamına  şöyle bir baktım:

“Yazılı kanunlar ya da toplumsal meşruiyet düzeyinde, mülkiyet hakkına karşı işlenen temel suçlardan biri olan hırsızlık;  mülkiyeti kendine ait olmayan bir taşınır malı, korunduğu yerden sahibinin bilgisi ve rızası dışında gizlice almak, alıkoymak, kullanmak, nesneden menfaat temin etmek işidir.”

Tanımın içine hiç insanlık onuru, haysiyet ve şerefi gibi terimler girmemiş !

Dünyanın en  eski  mesleklerinden (?)  biri…

Bir de  bunun  “nitelikli”  olanı   var : Suçun bilinerek ve istenerek işlenmesi…

Kişinin sahip olduğu bir malı kilit altına alarak korumaya çalışmasına rağmen bu malı çalmak, toplumun genel kullanımına ait olan,  herhangi bir kamu kuruluşunda bulunan bir malın çalınması, ayrıca, doğal afetlerden sonra halkın kullanımı için tahsis edilen malların çalınması ve toplu kullanım sağlanması için açıkta bırakılan malların çalınması, kaçak elektrik, su kullanımı, bir insanın ölümünün ardından kişinin herhangi bir malını çalmak, toplu ulaşım araçları ve duraklarındaki malların çalınması, kişinin herhangi bir hastalıktan dolayı ya da ölümünden dolayı malını korumaya haiz olmaması durumundan faydalanarak  yapılan hırsızlıklar…( Bilgi hırsızlığı, 5486 Say. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunuyla korunmakta.)Tüm  bunlar  “nitelikli” hırsızlık kapsamında.  Peki  ya  burada  sıralananların  dışında  kalanlar  “niteliksiz” hırsızlık mı, yoksa  onlar  sayılmaz mı ?....

Yanlış, sonsuz  şekillere  girebiliyor. Bunların en  can  yakanlarından  biri olan hırsızlık, başkasının ter dökmek suretiyle kazandığı malını çalıp  kalbini yaralayan büyük bir hıyanet, insan onurunu ayaklar altına alan çok kötü bir davranış, vicdana sığmayan bir cinayet, gizli bir hainlik ve Allah’ın izzetine bir tecavüzdür.

Hırsızlık dinimizce haramdır. Alın terinden ve meşru kazançtan doğan servetin  ve  emeğin korunması İslâm'ın temel ilkeleri arasındadır ve insanın hayatı, ırz ve namusu gibi malı da, emeği de kutsaldır. Bu itibarla, bütün ilâhî dinlerde ve hukuk düzenlerinde olduğu gibi İslâm'da da  hırsızlık, hem hukuk düzeni açısından suç kabul edilerek cezalandırılmış, hem de dinen ve ahlâken büyük günah ve ayıp sayılmıştır.

Bunun için; yüce İslâm dini  verilen ceza yapılan işe uygun olsun diye bu insafsızlığı yapan kimse için ağır bir müeyyide getirip elinin kesilmesini emretmiştir.

“ Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” ( Maide Suresi, 38.ayet )

Allah, hırsızlığın cezasını emretmiştir. Bu genel şartlar altında ise hırsızlığa cesaret eden bir elin İslâm sosyal kurumu içinde kangren olmuş bir uzuv gibi kesilmesi gerekli olur.

Hırsızlık, kendisi büyük günah olduğu halde, başka büyük günahların da işlenmesine sebep olabilir: Katillik, malının çalınmasıyla mağdur duruma düşenin, dininin, dünyasının zarara uğraması gibi. Ayrıca, kötülüğü öğrenmenin yaşı yoktur ve bulaşıcıdır. Önlemlerin en akıllıcası, tehlike küçükken  alınanıdır.

İslâm'ın temel amacının bazı kimseleri cezalandırmak değil, aksine hırsızlık suçunun işlenmesine imkân bırakmayacak önlemleri almak,  iktisadî ve sosyal gelişmeyi ve dengeyi sağlamak  insanları eğitmek ve yönlendirmektir. Toplumda bütün bu çabaların başarılı olması, dinî eğitim ve öğretimin,  toplumun genel ahlâkî değerlerinin,  buna ilâve olarak yasal düzenlemelerin ve izlenen resmî politikaların  bir biriyle uyumlu olması vazgeçilmez bir önem taşır.

“Kötüler, kendilerine  tahammül  edildikçe  daha  çok  azarlar”  sözü, yaşadığımız  ortamı  fazlasıyla  açıklamaktadır.

“Irz  ve namus  hissi  taşımayanlar, millet  ve  vatan  hissi de  taşımazlar.” der,  N.Kemal.

Ahlâk, toplumun temelidir. Toplumlar ancak ahlâk varsa  yükselebilirler. Bunun  ne  anlama  geldiğini  anlamak  için,  bir  zamanlar  parıldayan  ülkelerin  çöküşlerine  bakmak  yeter.

Gelişen ve değişen toplum yapısı ile birlikte yenilenme ve uyarlanma ihtiyacı hisseden hukuk kuralları  çerçevesinde,  5237 sayılı Türk Ceza Kanununda da (141-147.maddeler) hırsızlık suçu haklı ve başarılı olarak “malvarlığına karşı suçlar” başlığı altında, “malvarlığına karşı suçlar” ise “kişilere karşı suçlar” başlığı altında düzenlenmiştir. Bu düzenleme malvarlığının korunmasını bireyin maddi varlığının korunması çerçevesinde ele almakta ve malvarlığına karşı olabilecek ihlalleri cezalandırmayı amaçlamaktadır. Bu yönden malvarlığına karşı bir suçun da kişilere karşı suçlar başlığı altında düzenlemesi  yapılmıştır.

Ancak,  Allah’ı  yok  sayanların, ahiret  inancı  olmayanların, ahlak ilkelerine  sahip  olmayanların yaşadığı  yerde  kanunlar  ne  işe  yarar ? Kanunlar  adalet  ve  güven  ortamını  ne  kadar  temin  edebilir  eğer  fazilet  yoksa, vicdanlar ölmüşse ?..

Yoksulluk, insanları  hırsızlığa yönlendiren  en  büyük  etken  olsa da, asla  kabul  edilebilir  bir  mazeret  değildir. Yeryüzünde  bütün  ıstıraplar, aza  kanaat  etmemekten  doğar . Dünyada   her  kötülük, hemen  daima  cehaletten ileri  gelir. Kanaatten  nasibi  olmayanı  dünya  malı  nasıl  zengin  eder ?

Kuran’da emredilen güzel ahlak ve imandan uzak yaşayan insanların oluşturduğu toplumlarda hırsızlık, dolandırıcılık, fuhuş, uyuşturucu, cinayet, zina ve pek çok suç ve eylemler yaygın halde görülmektedir... Allah korkusu olmayan insanların şeytanın telkiniyle hareket etmesi sonucunda ortaya çıkan bu vahim tablonun, son yıllarda oldukça tehlikeli boyutlara ulaştığını görmekteyiz.

Kişilik bozukluğu  olan  ve mantık çizgisinden ayrılan bu insanlar sadece duygularına göre hareket eder ve çoğu zaman yanlış kararlarla yanlış adımlar atarak tüm hayatlarını ve en önemlisi ahretlerini tehlikeye sokarlar.

İnsanlar Allah korkusundan ve ahiret inancından uzaklaşıp gaflet, hıyanet, dalalet içinde yaşamaya başlamışlardır.

Dünya hayatının bu derece çekici ve süslü görülmesi imtihanın bir gereğidir. Tüm bu güzelliklerin  içinde   sadece Allah rızası için yaşayabilmek ve  mükafatını ancak  ve  yalnız  O’ndan  beklemek, duygularıyla değil  aklıyla hareket  eden, gerçek  iman  sahibi insanlara özgü bir haldir. Samimi olarak Allah korkusunu yaşayan insanların oluşturduğu toplumlarda daha mutlu ve huzurlu insanların yaşayacağı kesindir. Zekatın, hediye  verme  ve  ikramlarda  bulunmanın  anlam ve önemini kavramış ve hakkıyla  uygulayan bu insanların oluşturduğu bir toplumda hırsızlık, dolandırıcılık, fuhuş, cinayet gibi suçların rahatlıkla işlenebilmesi de pek mümkün değildir.

Bir makalesinde  Dr.  Mustafa Tören Yücel  şöyle  yazıyor : “ Hırsızların  yaşamında  önemli  olan  husus  geleceğe  bakabilmeleridir. Ne  var ki, onlar geleceğe  eğilmeyi, geleceği  düşünmeyi  hiç  akıllarına  getirmezler. Gelecek,  kendileri  için yaşamın  çıplak  gerçeği  ile  yüz  yüze  gelmeleri  demek  olduğundan hiç de  iç  açıcı  olmayacaktır. İşte  bu  bağlamda  bir  hırsız  için  yaşlandığında  ellerinin  marifetini, zekasının  keskinliğini  kaybedebileceğini  düşünmesi  oldukça  korkutucu  olacaktır.  İşte  bir  suçlu  için  en  etkili tretman, belki de suçlu  kişinin  hayatındaki  farklı  evreleri  fotoğraflayıp  dizin  halinde  cezaevi  koğuş  duvarına  asmak  ve  yaşamının  ya  cezaevinde  veya  kimsesizler  yurdunda/sokakta  ölümü  ile  noktalandığını  göstermek  olacaktır.”

Başkalarını  korkutanın kendisi de  hep  korku  içinde yaşar.

Güçlü karaktere sahip olan insanlar, asla hırsızlık yapmazlar

Aynı şekilde Allah’a ve ahret gününe inanan biri, başkasına ait bir mala el uzatamaz

Çünkü, hırsızlık yaparken kimse görmese bile Allah’ın onu gördüğünü ve bu kötü işten dolayı hesaba çekileceğini bilir

Sonuç olarak, din ahlakından uzak yaşayan toplumlarda görülen her türlü olumsuzluklara karşı alınacak en güzel önlem Kuran ahlakının yaygınlaşmasıdır. Din, güzel ahlak demektir. Ahlak bozuksa orada din yoktur.

“Önce  doğruyu  bilmek  gerektir. Çünkü  doğru  bilinirse, yanlış ta  bilinir. Ama  önce  yanlış  bilinirse, doğru  bilinmez  olur.” der,  Farabî. 

“Andolsun, Biz bu Kuran'da çeşitli açıklamalar yaptık, öğüt alıp-düşünsünler diye.” (İsra Suresi, 41)  ayetinden  de  anlaşılacağı  gibi,  güzel bir ahlaka sahip olmanın yolu, Kuran’ı okuyup üzerinde düşünmek ve öğüt almakla mümkündür.

Kul hakkı olan günahların affı güç ve azapları daha şiddetlidir. Başkasının hakkını yiyen, hak sahipleri ile helalleşmedikçe affa uğramaz. Yani üzerinde kul veya hayvan hakkı bulunanı Allah affetmez ve bunlar Cehenneme girip, cezalarını çekeceklerdir.

Şeytan, bitmek bilmeyen telkinleriyle insanları bu yoldan uzaklaştırıp günaha sürüklemeye devam edecektir. İnsanların şeytana karşı son derece uyanık olmaları ve önlem olarak da Allah’ın  varlığını  ve  yaptıklarının  hesabını  bir  gün  mutlaka  vereceğini  asla  akıllarından  çıkarmamalarıdır.

Ben, bu kötü  durumun, bu  kötü  gidişatın  bir mağduru  olarak, bütün bu kötülükleri, çirkinlikleri yapanlara, bunlara fırsat  verenlere, gerekli önlemleri  almayıp  halkın  mağdur  olmasına vesile  olanlara  hakkımı  helal  etmiyor  ve  şiddetle  kınıyorum. Asla  unutmasınlar, kötülük,  şekil  ve  boyut  değiştirmiş  olarak  bir gün  onların da  karşısına  çıkabilir !...

08.12.2012