Öp babanın kelini!

Aziz Nesin’in yazmış olduğu bir öyküde okumuştum. Gazeteciler geç saatlere kadar çalışıp gazeteyi yayına hazır hale getirirler. Sürmanşet olarak bilinen, satışları etkileyen başlık bulamazlar. Televizyon yayını yoktur. Gazeteyi yayına hazırlamak kolay değildir. Radyo haberlerinde yapılan yeni zamlar yer alır. Yılların gazetecisi aradığını bulmuştur. Gazetenin dizgi işlerini yapan görevliye neleri yazmaları gerektiği söylenir. Diğer çalışanlar geç saatlerde evlerinin yolunu tutar.

Görevlilerden biri gazeteye göz atar. Yapılan yanlış büyüktür! Dağıtım yerine gazete yakılmak için ayrılır.

Kendi deyimiyle altı kez gidip yedi kez gelen bir politikacı vardı. Osmanlı döneminde en uzun süre Kanuni Sultan Süleyman padişah oldu. Adaşı olan politikacı da kırk yıldan fazla siyaset sahnesinde kaldı. Cumhurbaşkanlığı süresi bittiğinde siyasetten ayrıldı.

şapkayı kimseye ‘gaptırmayan’ politikacıyı anlatan bir kitap var: ÖP BABANIN KELİNİ. Siyaset sahnesinde yaşanan olaylar, dedikodular mizahi bir dille anlatılıyor.

Öp babanın elini. Büyükleri saymak için el öpülür. Aile içinde büyüklerin, değer verdiğimiz büyüklere geleneklerimize uygun olarak davranılır. Yollar yürümekle aşınmadığı gibi, el öpmekle de dudak aşınmaz.

Sadece bir harf eklendiğinde her şey değişiyor. El öpmekle kel öpmek arasındaki farkta olduğu gibi.

Bazen işimize öyle geldiği için, çoğu zaman da araştırma gereği duymadığımız için hoşumuza giden sözleri yeri geldikçe kullanırız. Aslında birçok insanın bastırmak zorunda olduğu kimliği var. Onlar dilediği gibi giyinemez. Dilediği gibi konuşamaz. Hiç yoktan yere kavga çıkarıp gözüne kestirdiği birisini dövemez; küfür edemez. Fırsatını bulduğunda gerçek kişiliğini gizlemez.

Namus davası için öz kardeşini öldüren kişi yeri geldiğinde gerçek kimliği ile eline geçen fırsatları kaçırmak istemez. Fırsat bulduğunda her güzele usulüne uygun şekilde bakar. Sevap işlemeyi alışkanlık haline getirmiştir. Aynı kişinin anlayışında namus için katil olmanın yanında güzele bakmanın sevap olduğu düşüncesi vardır.

Elbette trene bakar gibi güzele bakmaz!

Bunlara benzeyen sayısız örnek vardır. Bir harf ekle; işine gelirse bir harf çıkar. Alfabemizde yirmi dokuz tane harf vardır. Yeri geldiğinde birinin yerine diğer harfi kullan. Kitabına uymuyorsa, kitabına uydur!

Güzel bakmak sevaptır sözünü işimize geldiği şekilde değiştirip ‘ Güzele bakmak sevaptır’ diye sevap işlendi.

Güzel bakmayı, güzel konuşmayı; güzel işler yapmayı akıl edebilecek miyiz?