19 Mayıs’ın 100. yıldönümünde, umudu, sevgiyi ve barışı haykırmaya var mıyız?

Vatandaşın ekonomi tarihi “Rahip Krizinden Önce” ve “Rahip Krizinden Sonra” diye ikiye ayrılıyor. Ben kendi mütevazı market alışverişimden biliyorum; RKÖ 100 lira ödediğim şeylere, şimdi 170 lira ödüyorum. Bakın, 150 falan demiyorum, net 170 lira…Hesaplanmış bir rakamdır bu. Yani “gıda enflasyonu” korkunç…Ortalamaya bakarak o tarihten bu yana ne kadar yoksullaştığımızı siz hesap edin.

Ülke ekonomisinde alarm zilleri çalıyor. Dış borç miktarı 450 mi, yoksa 470 milyar dolar mı? Bu yıl ödenmesi gereken dış borcun 170 milyar dolar olduğu söyleniyor. Merkez Bankası döviz rezervinin ise dibe vurduğundan söz ediliyor. Dev firmalar iflas bayrağını çekiyor. Ayakta durmaya çalışanlar, adeta nefes nefese…Nefesleri ha kesildi, ha kesilecek…

Hak, hukuk, adalet bahsine hiç girmeyelim. Toplumun bıçakla kesilmiş gibi ikiye bölünüşüne ve giderek dozu artan kutuplaşmaya da…Demokrasi getireceğiz diye “Arap Baharı” icat edip ülkeleri kan gölüne çevirenlerin, bu kez “Türk Baharı” hesapları yapıp yapmadıklarını da bilemiyoruz, ama şiddetle ürpermekten de kendimizi alamıyoruz. Gerginiz, bunalımdayız, karamsarız…

Ama, ama, ama…Bugünün koşulları, 15 Mayıs 1919’dan da kötü değil ya…O meşum günde Yunan orduları İzmir’e girmiş, Anadolu’nun işgali başlamıştı. Bir gün sonra, 16 Mayıs 1919 sabahı ise, Gazi Mustafa Kemal, ulusal kurtuluş meşalesini yakmak üzere Bandırma Vapuru ile Karadeniz’e açılacak, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkacaktı, “Geldikleri gibi giderler” diyerek…

Ve geldikleri gibi gittiler elbette. İstanbul’u işgal edenler de, İzmir’e girenler de, Anadolu’nun güneyine asker yığanlar da…

Bugün 15 Mayıs, o “uğursuz” günün 100. yıldönümü…19 Mayıs Pazar günü de, bir milletin silkiniş işaretinin verildiği, küllerinden yeniden doğduğu o “aydınlık” günün üzerinden tam bir asır geçmiş olacak…

Havalar düzeldi, bahar güneşini yaşamaya başladık şu günlerde, ama kurşuni bulutlar yüreğimizin başına oturmuş gibi; karamsarız, umutsuzuz, kaygılıyız. Oysa, sorumuza dönecek olursak; “Bugünün koşulları, 15 Mayıs 1919’dan daha mı kötü?”…

Yılgınlığa yer yok değerli hemşehrilerim. Yenilgi, kabullenmekle başlar. Gazi Mustafa Kemal’i örnek alacağız, yenilgiyi asla kabullenmeyeceğiz. O’nun, milletin bütün fertlerini tek amaç etrafında topladığı gibi, biz de ülkemizi, ilimizi, kentimizi düzlüğe çıkarma hedefi etrafında toplanacağız; umudu yaşatarak, barışı ve kardeşliği yücelterek.

19 Mayıs 1919’un 100. yıldönümünde, hep birlikte umudu, sevgiyi, barışı haykırmaya var mıyız? Biz varız; sizlerin de inancınızı, kararlılığınızı, haykırışınızı onbinlerle paylaşmaya hazırız.